Bu klinik tip Rus psikiyatrlarından Snezhnevsky tarafından ortaya atılmış ve kendi okulu tarafından ısrarla savunulmuştur. Hatta bu yüzden batı dünyasının psikiyatrları ile Rus meslektaşları arasında bazı tanınmış dergilerde karşılıklı uzun tartışmalar, yavaş ilerleyen şizofreni konusunu aşıp ülkelerin politik sistemlerini eleştiren bir konuma bürünmüştür.
Snezhnevsky okuluna göre yavaş ilerleyen şizofreni hastalığın bir alt grubudur. Bu klinik tablo hiçbir zaman hastalığın ilk dönemine ait geçici (prodromal) belirtiler olarak alınmamalıdır. Hastalık primer ve endojen nitelik gösterir. Yıllar süren bir gelişme, ilerleme devresi vardır. Latent döneminde belirtiler subklinik bir formda ilerler, aktif dönemde bu belirtiler manifest hale felirler. Daha sonra bir stabilizasyon dönemine girilir ve psikotik belirtiler bu dönemde yavaş yavaş, derece derece azalır. Sonuçta hastalık rezidüel döneme girer.
Rus yazarlara göre batı literatüründe de yavaş ilerleyen şizofreniye benzer kilinik tablolardan başka isimler altında bahsedilmektedir. Örneğin “borderline şizofreni”, “pseudo nörotik şizofreni” bunlardan bazılarıdır. Onlara göre bu tablo şu özellikler gösterir. DSM III’ de yavaş ilerleyen şizofreni tanımlamasıyla paralel düşebilecek bir tanı grubu şizofreni başlığı altında yoktur. Ancak 1940’lı ve 60’lı yıllarda Amerikan psikiyatrisi içinde “şizofrenik karakter” diye anılan tanımlamalar belki yavaş ilerleyen şizofreniyi karşılayabilir. DSM-III’de ise daha çok kişilik bozuklukları bu tanımlamaya yakındır. Örneğin şizotipal kişilik bozukluğu veya borderline kişilik bozukluğu bu çerçevede değerlendirilebilir. Bu iki grup kişilik bozukluğu aslında, latent, basit psödonörotik ve rezidüel şizofreni tanımlamalarını kısmen kapsar. Ancak bu şizofreni gruplarının önemli bir kısmı dışarıda kalır. Yavaş ilerleyen şizofreni tanımlaması ise bütün bu grup şizofrenleri içine alabilir. Ancak yine de yavaş ilerleyen şizofreni tanımlamasına uyan klinik tablolar DSM-III te bir klinik psikotik tablo olarak görülmemişlerdir. DSM-III bu tabloyu bir ölçüde yukarıda anılan kişilik bozuklukları içinde, bir ölçüde de semptomatik düzeyde şizofreni ya da psikoz anlayışı içinde değerlendirmiştir. Yavaş ilerleyen şizofrenide klinik tablo manifest hale gelmediği için tanı nasıl konulabilir ? Bunun için Snechnevsky okuluna göre hastayı özel ve bütünleyici (integral) bir yaklaşımla ele almak gerekir. Yalnızca tek tek izole belirtileri ele alıp değerlendirmekten çok onları klinik zemin üzerinde alıp değerlendirmek uygundur. Tanıyı yalnızca semptom analizi yaparak koymak çok yanıltıcıdır, sonuç vermez. Premorbid kişilik, çocukluk gelişiminin, puberte ve adolesan döneminin özellikle göz önüne alınması gerekir. Garip, egzotik coşkular, ani karakter değişiklikleri, yapılan işlerden hafif hafif geriye çekilme, yaşam tarzında değişme, uğraşılarda değişme bu hastalığı ele verici en önemli belirle-yicilerdir.
Tanıya ailede şizofren bulunması yardımcı olur. Sosyal adaptasyon güçlükleri, iş yapma potensinde düşme, entellektüel zayıflama ve insiyatif kaybının olması önemlidir.
Snezhnevsky okulunca bu değerlendirmelerin ışığında yavaş ilerleyen şizofrenik hastaların şu özellikleri gösterdikleri belirtilmiştir. Bu özellikler iki kategoride incelenmektedir. İlk kategoriler hastalığın daha çok endojen özelliklerini tanımlar. Bunlar süreç içinde endojen karakterde belirtiler doğurabilir ya da onlara dönebilir. İddiaya göre hastalık bu ikinci kategorideki tanımlamaların her-hangi birisiyle başlayabilir.
I.1. Epizodik alevlenmeler sırasında, işitsel varsanı ve yanılsamalar,kişilerin halusinatuvar bir transformasyon ile algılanması, dokunsal ve koku varsanıları, etkilenme ve kötülük görmeye (perseküsyon) ilişkin rudimenter fikirler, otokutanöz hezeyanlı algılamalar.
I.2. Düşünce bozukluğu : Düşüncenin okunduğu hissi (Rusçada mentesm), düşüncede blokaj (Rusçada svhperrunge), düşünce basmaları (flood), düşünce ve imajın akışında ve içeriğinde kontrolün kaybı, ambivalans, saçma sapan fikirler. Düşüncenin belli bir çerçeve içinde aktarılmasında güçlük, konuşmanın ana temasını vermekte güçlük, muhakeme zayıflığı.
I.3. Negatif semptomlar (rezidüel devre), tuhaf, garip fikirler, “astenik defisit”
II.1. Algılama şiddetindeki değişiklikler (hiperestezi v.b) nedeniyle abartılı bir kişilik, nörotik semptomlar ve bunu takip eden psikotik değişiklikler zaman zaman konsantrasyon güçlükleri, dikkat zayıflaması, aktivite azalması, motivasyon defekti, vital enerjide azalma, apati.
II.2. Histerik haller. Bu hastalarda bir disosiyatif bozukluğun ya da konversiyon reaksiyonunun ilk tipik bulguları ortadan kalkmış ve yerine daha çok kişilik bozukluğunu andırır bir tablo oturmuştur. ( yaygın somatik hipokondriyak değişikliklerin olduğu bir görünüm ). Egzotik bir biçimde kusma, histerik anoreksiya denilen bir duruma işaret eder.
II.3. Obsesif-fobik haller :Basit fobilerden genelleşmiş anksiyete bozukluğuna kadar değişen bir spektrum içinde nörotik bir tablo gösterirler.
II.4. Hipokondriyak haller : Nörotik ve geçici karakterdeki yakınmalardan, hipokondriyak yanılsama hipokondriyak obsesyonlara kadar değişen bir tablo vardır. Yakınmalar farklı organlarda farklı biçimlerde olabilir ve bunların yoğunlaştığı organlar zaman içinde değişebilir.
II.5. Depersonalizasyon hali : Nörotik depersonalizasyondan daha ileri boyuttadır. Nörotik depersonalizasyon sıklıkla geçici bir durumdur. Halbuki burada kendilik duygusunda sürekli ve derinden bir bozulma vardır. Buradaki depersonalizasyon “otopsişik rezidüel depersenalizasyon” olarak adlandırılır.
II.6. Aşırı değerli düşünce, zaman içinde aşırı değerlilik sabit fikri ve hezeyanlarına doğru kayar.Hezeyanlar mizaç ile uyumsuzdur.
II.7. Bozulmuş kişilik yapısı ile birlikte psikopatik haller.
Görüldüğü gibi Snezhnevsky okulunun bu klinik tablo için söyledikleri özellikler oldukça belirsizdir. Belli ölçülerde objektiviteden yoksundur. Batıdaki araştırıcılara göre bu kriterlerin bir kısmı normal kişilerde de görülmektedir. Örneğin konsantrasyon ve dikkatin geçici sürelerle zayıflaması zaman zaman ortaya çıkan emosyonel labilite ve sosyal geri çekilme normal kişilerde bulunabilir. O nedenle bu kriterlere göre her zaman normal kişilerin hastaneye “kapatılmaları” mümkündür. Bundan ötürü Snezhnevsky okulunun yaptığı aslında psikolojik normları patolojik psişik aktivite ile eşitlemektir denilmektedir. Bu tartışma iki grup arasında uzun bir süre devam edip gitmiş ve sonuçlanmamıştır.
Bu bölümde şizofreniyle ilgili genel bilgiler bu kitabın kapsamı içinde sınırlı ölçülerde verilmeye çalışılmıştır. Bölümün sonunda konuyla ilgili pratik bazı yaklaşımlar şemalar halinde verilmiştir. Böylece konunun en kısa fakat zengin biçimde işlenmesi amaçlanmıştır.