MSS ile immünolojik sistem arasında çift yönlü bir etkileşim vardır. Duygudurum bozukluğu hastalarının immünolojik yönden incelenmesinde nedense hep depresif hastalar üzerinde çalışılmış, manik belirtiler gösteren hastalardan daha az söz edilmiştir. Sosyal ortamın ve ilişkilerin bağışıklık işlevlerini etkilediği gösterilmiştir, sözgelimi annesinden ayrılmış yavru maymunlarda ve farelerde, ayrılmadan öncekine kıyasla lenfosit cevabında azalma gösterilmiştir. Araştırmalar yas durumunda, ilk ayda lenfositlerin uyarılmasında belirgin baskılanma göstermiştir. Mitojen ile uyarılmaya verilen cevabın özellikle depresyon skoru daha yüksek olanlarda belirgin derecede düştüğü gösterilmiştir. Doğal öldürücü (NK) hücre aktivitelerinin incelendiği gruplarda belirgin azalma gösterilmiş, plazma kortizol seviyelerindeki artış immünosupresyonla ilişkili bulunmuştur. Sonuçta, stresle aktif hale gelen hipotalamo-pituiter-adrenal eksenin immün cevapta bozulmalara neden olabileceği gösterilmiş, anksiyete ve depresyonun bağışıklık sistemini olumsuz yönde etkilediği bildirilmiştir. Psikoimmünoloji alanındaki en çarpıcı bulgular da depresyon ve immünite ilişkisi üzerinde yapılan araştırmalar sonucunda ortaya çıkmıştır. Mani ve immünite arasındaki ilişkiye ait veriler ise yetersizdir.
BP Bozukluğu olan hastaların bağışıklık sistemlerinin aktif olmasının depresyondan koruyucu işlev taşıdığı öne sürülmüştür. Manik grupta mitojenik aktivitede belirgin azalma saptanmıştır. Bu hastalarda antinükleer faktör yüksek bulunmuş ve bunun özellikle lityum kullanımına bağlı olduğu ileri sürülmüştür. BP hastalarda yapılan bir araştırmada manik hastalar, şizofren hastalar ve normal kontrollerle karşılaştırılmış ve mitojene karşı cevapta düşme saptanmıştır. Şizoaffektif bozuklukta da immünolojik parametreler üzerine yapılmış fazla araştırma yoktur. Yapılmış az sayıda araştırmada NK hücre etkinliğinde istatistiksel olarak anlamlı fark bulunamamıştır. Makrofajlar ve lenfositler ile yan ürünlerinin psikiyatrik bozuklukların patofizyolojisi üzerindeki etkisine ilişkin çalışmaların sayısı gittikçe artmaktadır. BP bozukluğu olan hastaların manik atak sırasında bağışıklık sistemlerinde uyarılma ya da baskılanma olup olmadığına dair henüz elimizde herhangi bir veri yoktur. İmmünolojik cevabı uyaran ve mitojenler olarak bilinen fitohemagglutinin, konkanavalin A ve pokeweed mitojene lenfosit yanıtı ve plazma eriyebilir interlökin-2 reseptör düzeyi, remisyon dönemlerine kıyasla manik dönem içinde yükselmiştir; eriyebilir interlökin-6 düzeyinde ise değişme olmamıştır. Yükselmelerin ilaç düzeyleri ile ilişkili olmadığı gösterilmiştir. Ayrıca manik atak şiddeti ile eriyebilir interlökin-2 reseptör düzeyi arasında da pozitif ilişki gösterilmiştir (Tsai 1999, Hart 1999).
Ülkemizde bağışıklık sistemi ile psikiyatri ilişkisini irdeleyen birkaç çalışma bulunmaktadır. Bunlar arasında da yalnızca bir tanesi BP hastaların bağışıklık sistemi ile ilgilidir. Belli başlı iki çalışma da hastanemizde gerçekleştirilmiş şizofreni çalışmalarıdır. Verimli ve arkadaşları (1990) haloperidol kullanımına cevap vermeyen şizofrenik hastalarda haloperidole cevap verenlere oranla T lenfosit sayısında belirgin düşme saptamışlar, bu kitabın yazarlarının yaptıkları bir başka çalışmada da immünmodülatör olarak levamizolun şizofreni tedavisinde herhangi bir katkısının olmadığı gösterilmiştir (Oral 1990). Bunların dışında BP hastalarla yapılan ve dünyada yürütülmüş az sayıdaki çalışmadan biri, aynı ekipten Şatır’a (1997) aittir. Bu çalışmada 20 UP, 20 BP-Manik, 20 sağlıklı kontrol ile çalışılmış ve IgA, IgM, IgG, serum kortizol seviyeleri ile Cd 3 ,Cd4 ,Cd8 ve B (Cd19) oranlarına bakılmıştır. Çalışmada UP Depresyon ve BP manik hastaların toplam T lenfosit (T3) yüzdeleri kontrol grubuna göre düşük, ve depresif hastalardaki T4 ve T8 yüzdeleri de sağlıklı kontrol grubuna kıyasla düşük bulunmuştur. Manik hastaların T4/T8 oranları sağlıklı kontrollerinkilerle benzer, depresif hastalarınki sağlıklı kontrollere kıyasla yüksek bulunmuştur. Sonuç olarak Şatır, ilaç almayan manik ve depresif evre içindeki hastalarda kortizol değerlerinden bağımsız olarak hücresel bağışıklıkta sayısal azalmanın yanında humoral bağışıklıkta da değişiklikler olduğunu belirlemiştir. Yine de manik hastaların hem atak içinde hem de ötimik dönemde immünolojik parametreler açısından değerlendirildiği bir çalışma yoktur. Aynı hastanın hastalık atağı sırasında ve sonrasındaki değişikliklerinin bilinmesi etiyolojik anlamdaki iddialara ışık tutabilecektir. Duygudurum bozukluğu hastalarında gözlenen immün değişiklikler kortizol dışında diğer hormon ve katekolaminler, serotonin, asetilkolin gibi nörotransmitterlerle ilişkili olabilir. Bu maddelerin hepsinin immün cevapta etkili olabileceğini düşünürsek, duygudurum bozukluklarının etiyolojisinde immünolojik sistemin bulunduğunu söylemek yerine, bu maddelerin metabolizmasındaki değişikliklerin hem klinik anlamda duygudurum bozukluğundan hem de bağışıklık sistemindeki bozulmadan sorumlu olduğunu söyleyebiliriz.