Şizofreni ve duygudurum bozukluklarındaki bilişsel bozukluklarla ilgili pek çok çalışma yapılmış ve duygudurum bozukluklarında daha çok depresyona eşlik eden bilişsel yetersizliklere dikkat çekilmiştir. Şizofrenideki bilişsel işlevleri manidekilerle karşılaştıran çalışmalarda bilişsel işlev bozukluklarının ilkinde kalıcı, diğerinde ise geçici nitelikte olduğu bildirilmektedir. Hastanemizde 1988’de yapılan ve yazarların da katıldıkları bir çalışmada şizofren hastalar manik hastalarla bilişsel işlevler açısından karşılaştırılmış, iki hastalık grubu arasında bir farklılık olmadığı, bilişsel işlev bozukluğunun klinik düzelme ile paralellik gösterdiği, fakat hastalık süresi ile ilişkili olmadığı saptanmıştır. Günümüzde, şizofren hastalarda bilişsel işlevlerle psikopatolojik süreç açısından hastalığın o anki durumunun bağımsız nitelikte olduğu ve bilişsel bozulmanın hastalığın doğasında bulunduğu, duygudurum bozukluklarında ise bilişsel bozukluğun daha çok duruma özgü oluştuğu gösterilmiştir. Buna karşın, duygudurum bozukluklarındaki bozulmanın hem hastalığın doğasından kaynaklandığını, hem de psikotik duruma bağlı olduğunu söyleyen yazarlar da vardır. BP bozuklukta demans gelişimi %5-%11 arasında değişen oranlarda bildirilmiştir. Kronik seyirli BP bozuklukta atağın olmadığı dönemlerde de yıkımdan ve bilişsel bozulmadan söz edilmiştir. BP bozukluk olgularının Wisconsin Kart Eşleme (WCST) ve Sözel Akıcılık Testleri ile, yakın ve uzak bellek testlerinde bozulma bildirilmiştir. WCST prefrontal korteks işlevini en iyi ölçen testtir. Bu testle, sol prefrontal korteksin işlevleri belirlenebilmektedir. Burada şizofrenide sol, BP bozuklukta ise sağ pre-frontal işlev bozukluğu saptanmıştır. Kronik BP hastaların bilişsel yetersizliğinin bazı olgularda depo hastanelerde tedavi görmekte olan kronik şizofrenlere benzer düzeyde olduğu iddia edilmiştir. Literatürde bilişsel bozukluklarla ilgili saptanan bulgular çok değişkenlik göstermektedir. Daha önce de etiyoloji bölümünde lateralizasyon başlığı altında incelendiği gibi, başta Flor-Henry olmak üzere pek çok çalışmacı BP bozuklukta sağ hemisfer tutulumuyla ilişkili olarak görsel işlevlerde bozulma, şizofrenlerde de daha çok sol hemisfer tutulumuyla ilişkili olarak dil işlevlerinde yetersizlik bildirmişlerdir. Depresyonun sol hemisferde frontal işlev bozukluğu, şizofreninin ise sağ hemisfer işlev bozukluğu ile ilişkili olduğu da iddia edilmiştir. Genel olarak maninin sol, depresyonun ise sağ hemisfer işlev bozukluğu ile ilişkili olduğunu söylenmiştir. Bilişsel bozulmanın şiddeti de değişkenlik göstermektedir. Depresyonda bilişsel yetilerin sağlıklı kişiler kadar düzgün olduğu iddialarının yanında, BP hastaların bilişsel yetilerinin şizofrenler kadar bozuk olduğu iddiaları da bulunmaktadır. BP hastaların atak sırasındaki profillerine bakıldığında, manik ve depresif evreler arasında hiçbir anlamlı farklılık bulunmamaktadır. Her iki durumda da testlerde daha çok bifrontal ve baskın olmayan hemisfer bozukluğu bildirilmiştir. Hastalık süresi açısından değerlendirildiğinde de sözel bellek ile ilgili işlev bozukluğunun hastalık süresinin artışıyla paralellik gösterdiği görülmüştür. Şizofrenlerde ise aynı parametre düşük bulunmuştur. 1995 yılında Oğuz Arkonaç’ın ekibinden Çıtak ve arkadaşlarının hastanemizde yaptıkları bir çalışmada, şizofreni ve BP hasta grupları değerlendirilmiş, şizofreni grubunun sözel akıcılık testlerinde ve WCST’de, manik hastalara göre daha düşük performans gösterdikleri saptanmıştır. Şizofren ve BP hastaların zeka testi (WAIS) kullanılarak yapılan değerlendirmelerinde BP grupta hem sözel hem de performans IQ değerleri daha yüksek bulunmuştur. Duygudurum bozukluklarında genel olarak uzamsal, öğrenme ve bellek işlevlerinde iki taraflı yetersizlik olduğu, depresif hastalarda ayrıca sol frontal veya parietal tutulumu düşündürecek veriler elde edildiği bildirilmiştir. UP ve BP tanılı hastaların bilişsel işlevleri başlangıçta ve iyileşme sonrasında değerlendirilerek karşılaştırılmıştır. Atak sırasında var olan dikkat, bellek, uzamsal işlevlerdeki bozulmanın iyileşme sonrası kaybolduğu görülmüştür. Yaş ve hastalığın başlangıç yaşı bilişsel işlev bozulmasının derecesiyle ilişkili bulunmuş, ama hastalık öncesi düzeyle bir ilişki saptanamamıştır. Hastalık ne kadar geç başlarsa, anlık bellek ve el-yüz testlerindeki bozulmanın da o kadar şiddetli olduğu görülmüştür. Öte yandan, BP bozuklukla, sanrılar ve baskın olmayan parietal lob işlev bozukluğunu gösteren Benton Çizgi Testi’ndeki bozulma arasında bağıntı vardır. Benton Çizgi testindeki bozulma hastalık atağı ortadan kalktıktan sonra da düzelme göstermeksizin süren tek özelliktir. Burada akla gelen soru özellikle baskın olmayan parietal lob işlev bozukluğu belirtileri arasında hastalıklı tarafı ihmal ve inkar fenomeninin BP bozuklukta görülen içgörü ile bağlantısının olup olmadığıdır. Her ne kadar içgörünün daha çok frontal lob işlevleri arasında sayılabilecek, daha karmaşık bir davranış özelliği olduğu düşünülüyorsa da, bu özellik yine de dikkat çekicidir. Bir diğer yapısal sayılabilecek belirti de, bilinen nörolojik belirtilerden farklı, ortaya çıkıp kaybolabilen, belirsiz, patognomonik olmayan silik nörolojik işaretlerdir. Daha yüksek oranda şizofrenide görülmekteyse de, BP bozuklukta da yüksek oranlarda silik nörolojik işaretlerden söz edilmiştir. İşaretler en çok parietal lob, serebellum ve frontal lob işlevleriyle ilişkilidir. Şizofreni ve BP bozukluk arasında nöroloijk işaretler açısından farklılık olmadığı iddia edilmiştir. Yine Arkonaç ekibinden Yazıcı’nın iki hastalık grubunu karşılaştırdığı bir çalışmada (1996), hastanemizdeki şizofren hastalarda silik nörolojik işaretler manik hastalardan fazla bulunmuş, BP hastalar ise sağlıklı grupla benzer bulunmuştur. 1997’de Sarılgan ve arkadaşları da yine hastanemizde ilk atağı mani olan BP hastalarda frontal lob işlevlerinde bozukluk, başlangıç yaşı ile silik nörolojik işaretler arasında pozitif ilişki bulmuşlar, karışık ve BP-II tip hastalarda silik nörolojik işaretler ya da bilişsel işlevler açısından bir farklılık saptamamışlardır. Araştırmacılar atak sırasında, psikotik özellikler bulunmasının iyilik dönemindeki bilişsel işlevleri etkilemediğini, hastaların içgörü puanları ile parietal lob işlevleri arasında da anlamlı bir ilişki olmadığını göstermiştir. Bu bulgular, gerek ülkemizde ilk kez yapılan değerlendirmeler olması, gerekse ilk atağın bilişsel işlevler açısından değerlendirilmesi de dahil, uluslararası literatürde yer almayan bazı özelliklere işaret etmesi açısından çok önemlidir. Ancak, hastaları farklı evrelerde izleyen ve daha farklı testlerle değerlendiren çalışmalar daha önemli sonuçlar verebilecektir.
Depresif atak içindeki bir kişinin bilişsel işlevlerinde bozulma olduğu bilinmektedir. Ancak depresif bozukluklara özgü tek bir nöropsikolojik profil yoktur. Depresyon dikkat, yoğunlaşma, yakın-bellek, uzak bellek, konstrüksiyonel beceriler, karar alma, reaksiyon süresi ve bütünleştirici (holistik) işlevler gibi bilişsel süreçleri etkiler. Son dönemlerde depresif atak sırasındaki bilişsel bozulmanın genel olarak iki şekilde açıklanabileceği belirtilmektedir: Motivasyon kaybı ve kişinin yeni bilgileri düzenlemesi için gerekli olan “çaba gerektiren zihinsel süreçler”deki yetersizlik. Yaş ile depresyonun şiddeti ve bilişsel işlev bozukluğu arasındaki ilişki araştırıldığında, benzer şiddetteki depresyon gençlerde hafif düzeylerde bilişsel işlev bozukluğuna neden olurken yaşlılarda daha fazla bozulmaya neden olduğu bildirilmektedir. Son zamanlarda depresyonda bölgesel beyin işlevlerini inceleyen araştırmalar, depresiflerin özellikle daha fazla relatif sağ frontal aktivasyon gösterdiklerini bunun da sağ parietal inhibisyonla ilişkili olduğunu bildirmektedirler. Mevsimsel özellik gösteren majör depresyon tanısı almış hastaların bilişsel işlevleri araştırıldığında ise uzamsal algılama, görsel hafıza-geri çağırma ve görsel öğrenme testlerinde yetersizlikler saptanmıştır.