Cinsel tutum ve davranışlarda farklılıklar, batı toplumlarında ekonomik ve teknolojideki değişiklerlerle birlikte gelişmiştir. Son on yıllarda ABD’de cinsel davranışlar libereal bir tutum içindeyken, AIDS korkusu yüzünden daha konservatif yaklaşımlara kayış bulunmaktadır. Aynı korku, rönesans devrindeki liberal cinsel devriminde son bulmasına neden olmuştu. Ancak o dönem korkulan hastalık sifilizdi.
Tabi ki, liberal tutum cinsel hayata ilgiyi arttırmış, aynı zamanda cinsel işlev bozukluklarıyla ilgili çalışmalar da artmıştır. 1994 yılında Chicago Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada şu sonuçlara varılmıştır:
· Evli kadınların %85’i, evli erkeklerin ise %75’i eşlerinden memnun değiller.
· Evli çiflerin %41’i haftada iki kez cinsel ilişkiye girerken, bu oran bekar insanlarda %23.
· Erkelerin yaşam boyu sahip olduğu partner sayısı ortalama 6 iken, kadınların 2.
· Homoseksüel yönelim erkeklerde %2.8 iken, kadınlarda %1.4 oranında saptanmıştır. Ancak erkeklerin %9’u kadınların ise, %5’i yaşamları boyunca en az bir kez homoseksüel bir deneyim yaşadıklarını belirtmişlerdir.
· Vajinal cinsel ilişki hem erkekler(%83) hem de kadınlar (%78) için en çok tercih edilen ilişki biçimidir.
· Evli çiflerin %93’ü aynı ırktan, %82’si eşit eğitim düzeyinde, %72’si aynı dini paylaşmaktadır.
· Hem erkek hem de kadınlarda, çocukluk çağında cinsel kötüye kullanım varsa da, ortalama partner sayısı 10’u geçmekte, grup seksi ve homoseksüel deneyimler artmaktadır.
· Araştırmaya katılanların %8’i, haftada dörtten fazla cinsel ilişkiye girdiklerini belirtmişlerdir.
· Evli kadınların dörtte üçü, bekar kadınların ise %62’si orgazm olabildiklerini belirtmişlerdir. Erkeklerde ise bu oran %95’tir.
· Erkeklerin yarısından fazlası, kadınların ise sadece %19’u hergün seks hakkında düşündüklerini söylemişlerdir.
Cinsel ifade ve davranış, insanların ömürleri boyunca yaşamlarının önemli bir parçasıdır. Cinsel davranış çok çeşitli faktörlerden etkilenir. Cinsellik, kişilik faktörleri, daha önceki yaşantılar, biyolojik yapı ile yakından ilgilidir. Normal cinselliğin tanımını yapmak zordur. Kendine ve başkasına zarar verici olan, dürtülerini bir kişiye yöneltemeyen, primer cinsel organlara yönelemeyen uygunsuz kompulsiyonlarla birlikte olan cinsel ilişki normal dışı olarak tanımlanabilir.
Cinsel Kimlik(Sexual Identity): Kişinin kromozomlarının belirlediği, genital organları ve sekonder seks özelliklerini içeren biyolijik özelliklerdir.
Cinsiyet Kimliği(Gender Identity): Kişinin kadınlık ya da erkeklik algısıdır. Davranışın erkeklik ya da kadınlık içsel yönlerini yansıtır. Biyolojik faktörler eksiksiz gelişimini tamamlasa bile erkeklik ya da kadınlık hissinin gelişiminde bir sorun olabilir.
Cinsel Rol ve Davranış(Gender Role): Cinsel davranış kişinin biyolojik faktörlerinin getirdiği özelliklerden dolayı toplumun beklediği ve kabul ettiği davranışlardır. Cinsel davranışlar, cinsel kimlikle ilişkilidir.
Kadın Cinselliğinde Temel Kavramlar
Fizyopatoloji: Kadın cinselliği yaşla birlikte değişiklikler gösterir. Evliliğin ilk yıllarında partnerin de yoğun cinsel isteği ile kadının cinsel isteği de motive olmaktadır. İlerleyen yaşla birlikte orgazmik reaksiyonun daha çabuk olduğunu görüyoruz. Menapoz öncesi dönemde, hormonal değişiklikler nedeni ile cinsel istekte azalma, depresyon görülebilir. Menapoz sonrasında ise cinsel davranışlar bireysel farklılıklar göstermektedir.
Seksüel birleşmenin olabilmesi için, genital organlarda şekil ve fonksiyon değişiklikleri olmaktadır. Kadın ve erkekte seksüel cevap dört basamakta incelenmektedir:
1. Uyarılma: Bu dönemde erotik duygular başlar ve vajinal lubrikasyon olur. Ayrıca solunum derinleşir tansiyonda ve nabız sayısında artış olur. Kadınların bir kısmında klitoral kanlanmadaki artışa bağlı ereksiyon olabilir. Vajina genişler.
2. Plato: Bu dönemde orgazmdan önce uyarılma en üst düzeye ulaşır. Genital organlarda vazokonjesyon maksimum seviyededir.
3. Orgazm: Vajina çevresi, perineal bölge, bulbokavernoz ve pubokoksigeus kaslarında 0.8 saniye aralıklarla kontraksiyonlarla orgazm gerçekleşir. Kadında erkektekinin aksine yeni bir orgazm için refrakter period gerekmemektedir.
4. Rezolüsyon: Cinsel uyarıya bağlı olan değişiklikler hızla kaybolur. Nabız, tansiyon solunum birkaç dakika içinde normale döner. Vajinanın istirahat haline dönmesi 15 dakikayı bulmaktadır.
Erkek Anatomisi
Normal erişkin erkekte eksternal genital organlar; penis, skrotum, testisler, epididim ve vas deferensin bir kısmıdır. İnternal genital organlar ise; vas deferens, seminal vezikülller, ejekülatuar kanallar ve prostat bezidir. Penisin boyutları değişiklik göstermekle birlikte, flasid durumda ortalama 7-11 cm, ereksiyon halinde ise 14-18 cm arasında değişmektedir.
Ejekulasyon, semen ve prostat, seminal veziküller, vas deferens ve epididimden salgılanan sekresyondan oluşmaktadır. Prostatik üretranın genişlemesi ve sekresyonun penil üretradan geçişi, erkekte klimakterik his uyandırır. Bu dönem ejekulasyonun emisyon fazıdır. Pelvik ve perineal kaslar da ejekülatın penil üretraya geçişine yardım eder. Ejekülasyonun bu fazı somatik efferentlerin kontrolü aktındadır. Ejekulat, oratlama 2.5 ml(bir çay kaşığ) kadardır ve 120 milyon sperm içerir.
Genital Organların İnnervasyonu
Genital organların innervasyonu, genel olarak otonom sinir sistemi tarfından yapılmaktadır. Parasempatik(kolinerjik) sistem pelvik splaknik sinir(S2, S3 ve S4) aracılığı ile ereksiyonu aktive etmektedir. Bu sinir penil arterlerdeki düz kasları dilate eder. Kan, korpus kavernozumdaki sinüslere dolar ve geri dönüşü inhibe edilir ve ereksiyon olur. Klitoral engorjman da, klitoral dokuda kan akımının artışı ile olmaktadır.
Ejekulasyondan ise, sempatik(adrenerjik) sistem sorumludur. Hipogastrik pleksus aracılığı ile adrenerjik impulslar uretral cresti, epididim, vas deferens, seminal veziküller ve prostatı uyarırlar. Pleksusun uyarılması emisyona yol açmaktadır. Kadında ise sempatik sistem orgazm sırasında vajina, uterus ve üretra kaslarının kontraksiyonlarını kontrol etmektedir.
Otonom sinir sistemi, hem stres, ilaç gibi dış faktörlerden hem de hipotalamik, limbik ve kortikal değişikliklerden çok kolay etkilenmektedir.
Cinsel İşlev Bozuklukları
DSM-IV’te cinsel işlev bozuklukları(CİB) 7 kategoride incelenmektedir:
1. Cinsel istek bozuklukları
2. Uyarılma bozuklukları
3. Orgazm bozuklukları
4. Cinsel ağrı bozuklukları
5. Genel tıbbi duruma bağlı CİB
6. Madde kulanımına bağlı gelişen CİB
7. Başka türlü sınıflandırılamayan CİB
DSM-IV’te CİB’lar, Eksen I tanısı olarak ele alınmışlardır. Hastalarda birden fazla bozukluk birarada bulunabilir.
CİB içnde, en fazla tek başına bulunan, prematür ejekulasyondur. CİB’lar; hayat boyu, kazanılmış, jeneralize ve durumsal olabilir. Başka bir hastalığın sonucu, madde kullanımına bağlı, ilaç yan etkisi gibi nedenlerle olabilir. Cinsel işlevler, ilişki problemlerinden, performans anksiyetesinden çok çabuk etkilenir. CİB’lar, bir çok hastada depresyon, anksiyete bozuklukları, şizofreni ve kişilik bozuklukları gibi diğer pisikiyatrik bozukluklar ile birliktedir.
Cinsel Öykü alma
Cinsel İstek Bozuklukları: DSM-IV’te cinsel istek bozuklukları iki grupta incelenmiştir. i) Hipoaktif cinsel istek bozukluğu ve ii) Cinsel tiksinme bozukluğu.
1. Hipoaktif Cinsel İstek Bozukluğu: Hipoaktif cinsel istek bozukluğu, her iki cinste de görülebilen, genel olarak cinsel fantaziler ve cinsel aktiviteye karşı isteksizlikle karakterize bir bozukluktur. Kadınlarda daha sık görülmektedir. Erkeklerde %1-15, kadınlarda ise %1-35 oranında gözlenir. Eğer tek başına isteksizlik varsa cinsel ilişki sırasında bir problem olmayabilir. Cinsel isteksizlik çoğunlukla başka bir cinsel işlev bozukluğunu maskelemek için kullanılmaktadır. İstek azlığı kendini cinsel ilişki sayısında azalma ile gösterir. Cinsel ilişki ve doyuma olan ihtiyaç bireyler arasında çok değişiklik gösterdiği için her çift için ayrı ayrı değerlendirme yapılmalıdır.
Hipoaktif cinsel işlev bozukluğu iki gruba ayrılır:
a) Yaşamları boyunca hiçbir eşle erotik haz yaşamamış olanlar
b) Yaşamları boyunca bir dönem uyarılmaya yanıt vermiş olanlar
Bu gruptaki kadınlar cinsel uyarılmadan çok az haz alırlar ve genital vazokonjestif yanıt vermezler. Eğer cinsel ilişki gerçekleşirse penisin mekanik uyarması hafif bir lubrikasyona neden olur. Nadiren orgazm olabilirler. Tipik olarak bu kadınlar evlenmeden önce cinsel ön oyunlarla uyarılan kadınlardır, gerçek cinsel ilişki başlayınca istekte azalma olmuştur.
İstek problemi olan kişilerin genel olarak egoları güçlüdür ve bilinç dışı cinsel çatışmalarından isteklerini inhibe ederek korunmaya çalışmaktadırlar. Cinsel isteksizlik, kronik stres, depresyon veya ankisyete sonucu da ortaya çıkabilir. Uzun süre cinsel uyaran yokluğu, cinsel istekte azalmaya yol açabilir.
Cinsel isteğin yeterli olmasını sağlayan faktörler şunlardır: Biyolojik dürtü, yeterli benlik saygısı, cinsellikle ilgili olumlu geçmiş deneyimler, partnerle cinsellik dışı alanlarda da iyi bir ilişkinin olması. Bu faktörlerin herhangi biri bozulursa cinsel istekte de bozulma olur.
2. Cinsel Tiksinme Bozuklukları: Cinsel istek bozukluğunun en uç noktası olduğu düşünülebilir ancak bu hastalarda korku ve tiksinme de vardır. Freud’a göre cinsel tiksinme bozukluğu, fallik dönemde inhibisyon ve ödipal çatışmaların çözülmemiş olmasına bağlıdır. Tecavüz gibi cinsel travmaya maruz kalma, acı dolu geçmiş cinsel yaşantılar etyolojide rol oynayabilir. Bireyler, cinsel ilişkiye karşı korku, endişe ve tiksinti tanımlarlar. Bu korku ve tiksinme genital organlara, eylemin kendisine ya da sekresyonlara karşı olabilir. Klinik olarak fobiye benzer. Birey partneriyle birlikte olmaktan kaçınır. Cinsel ilişki olasılığı belirdiğinde yoğun anksiyete semptomları görülür.
Cinsel Uyarilma Bozuklukları
Cinsel uyarılma bozuklukları DSM-IV’te iki gruba ayrılmıştır: i) Erkekte ereksiyon(sertleşme) bozukluğu ii) Kadın uyarılma bozukluğu
1. Ereksiyon(Sertleşme) Bozukluğu: Ereksiyon bozukluğuna impotans da denmektedir. Bu bozuklukta peniste, koitus için gerekli sertliğin sağlanamaması ya da sürdürülememesi söz konusudur. Yaşam boyu sürenlerde ya da ileri yaşlarda başlayanlarda organik nedenler araştırılmalıdır. Akut başlangıçlı edinsel ereksiyon bozukluklarında, psikojenik faktörler ön plandadır. Genç erkeklerde erkesiyon bozukluğu oranı %8’dir. 40 yaş üstü erkeklerde impotans korkusu çok yaygındır. Cinsel terapi için başvuran erkeklerin %35-50’sinde ereksiyon bozukluğu vardır. Ereksiyon bozukluğundan şikayetçi olan erkeklerin %20-50’sinde organik bir neden bulunmaktadır.
Ereksiyon Bozukluğuna Yol Açabilecek Organik Faktörler:
1. Enfeksiyonlar
Elefantiasis
Kabakulak
2. Kardiyovasküler hastalıklar
Ateroskleroz
Aortik anevrizma
Leriche sendromu
Kalp yetmezliği
3. Renal ve ürolojik hastalıklar
Peyronie hastalığı
Kronik böbrek yetmezliği
Hidrosel ve varikosel
4. Hepatik hastalıklar
Siroz
5. Pulmoner hastalıklar
Solunum yetmezliği
6. Genetik nedenler
Kleinfelter sendromu
Konjenital penil vaskuler ve yapısal anomaliler
7. Beslenme bozuklukları
Malnutrisyon
Vitamin eksiklikleri
8. Endokrin bozukluklar
Diabetes mellitus
Hipofiz-adrenal-testis aksında işlev bozukluğu
Akromegali
Kromofob adenom
Adrenal neoplazi
Miksödem
Hipertiroidizm
9. Nörolojik bozukluklar
Multiple skleroz
Transvers myelitis
Parkinson hastalığı
Temporal lob epilepsisi
Spinal kord hastalıkları
MSS tümörleri
ALS(Amiyotrofik lateral skleroz)
Periferal nöropati
Genel parezi
Tabes dorsalis
10. Farmakolojik ajanlar
Alkol ve madde kullanımı
Bazı ilaçlar(psikotrop ilaçlar, antihipertansifler, östrojen ve androjenler)
11. İntoksikasyon
Kurşun
Herbisid
12. Cerrahi girişimler
Perineal prostatektomi
Abdominal-perneal kolon rejeksiyonu
Sempatektomi
Aortoiliak cerrahi
Radikal kistektomi
Retroperitoneal lenfadenektomi
13. Diğerleri
Radyasyon terapisi
Pelvik kırık
Ağır sistemik hastalıklar
Ereksiyon bozukluğunun süresi de çok önemlidir. Akut başlagıçlı, kısa süreli olguların bir kısmında kendiliğinden düzelme bildirilmiştir. Daha uzun süren bozukluklarda standart cinsel terapi çok iyi sonuçlar vermektedir.
2. Kadında Cinsel Uyarılma Bozukluğu: Uyarılma, cinsel ilişki süresince zevk almaya yetecek düzeyde değildir. Genital hiperemi çok azdır ya da hiç yoktur. Çok hafif vajinal ıslanma olur. Erkeklerin tersine uyarılma bozukluğu olan kadınlar cinsel ilişkiye girebilirler. Ancak yeterince ıslanma olmadığı için yanma ve ağrı olabilir. Uyarılma güçlüğü olan kadınların hemen hepsi orgazm sorunu da yaşarlar. Bazı kadınlar ise uyarılmayla gelişen vücut değişikliklerine karşı daha az duyarlıdır.
Kadında uyarılma bozukluğuna yol açan organik faktörler ise şunlardır:
· Endokrin değişiklikler(testesteron, östrojen, prolaktin ve tiroksin seviyelerinde değişiklik)
· Antihistaminerjik ve antikolinerjik ilaçlar
· Postmenapozal dönemde vajinal sekresyon miktarı azalır
Orgazmik Bozukluklar
Diğer bozukluklar da olduğu gibi orgazmik bozukluklar da kadın ve erkeklerde olmak üzere iki grupta incelenir.
1. Kadın Orgazm Bozukluğu: Kadın orgazm bozukluğu ya da anorgazmi, tekrarlayan ya da süregiden orgazm inhibisyonudur. Normal cinsel uyarılmanın ardından orgazm gecikir ya da hiç olmaz. Kouitus olmadan klitoral uyarılma ile orgazm olabilen bir kadına anorgazmi tanısı konulmamalıdır. Vajinal ve klitoral uyarılma ile oluşan orgazmların her ikisi de, fizyolojik olarak aynıdır.
Psikanalitik teoriye göre, klitoris psikoseksüel gelişiminin erken döneminde erotik bölge iken, puberte döneminde vajinal erotizme geçiş olmalıdır. Günümüzde artık orgazmın hem vajinal hem de klitoral bileşenleri olduğu kabul edilmektedir. Orgazm bozuklukları batı toplumlarında en sık kliniklere başvuru nedeni iken, bizim ülkemizde vajinismus başta geliyor. Orgazmik işlev bozuklukları primer ya da sekonder olabilir. 35 yaş üzerindeki kadınlarda yaşam boyunca orgazm olamama oranı sadece %5’tir. Yaş ilerledikçe orgazm insidansı artmaktadır. 35 yaş üstünde kadının psikolojik olarak kendisini ketlemesinin azaldığı, deneyimlerinin daha fazla olması gibi nedenlerle orgazm potansiyelinin maksimuma ulaştığı dönemdir.
Edinilmiş orgazm bozukluğu, organik ya da psikolojik kökenli olabilir. Psikolojik faktörler çok çeşitlidir. Partner tarafından reddedilme korkusu, vajinaya zarar gelebileceği korkusu, hostilite duyguları, suçluluk duyguları bunlardan birkaçıdır.
2. Erkek Orgazm Bozukluğu: Gecikmiş Ejekulasyon olarak da bilinen normal uyarılmayı takiben orgazmın gecikmesi ya da olmaması söz konusudur. Eğer birey, yaşamı boyunca cinsel ilişki sırasında ejekulasyon geçekleşmemişse yaşamboyu orgazm bozukluğu tanısı alır. Klinisyen öykü alırken mutlaka genel tıbbi durum ve ilaç kullanımı hakkında ayrıntılı bilgi almalıdır. Ancak hastanın yaşı ve diğer psikiyatrik bozukluklar da dikkate alınmalıdır.
Erkekte orgazm bozukluğunun en sık rastlanılan şeklinde cinsel birleşmede ejekulasyonun gecikmesi ya da olmamasına karşın masturbasyonla orgazmın oluşabilmesidir. Kliniklere başvuran erkeklerin %2-3 oranında orgazm bozukluğu saptanır. Yaşamboyu sürmüş olan bozukluklarda altta yatan psikopatoloji daha ciddidir. Bu bireylerde cinsellikle ilgili hatalı kognisyonlar, suçluluk düşünceleri, kontrolü yitirebileceği gibi düşünceler vardır. Edinsel orgazm bozukluklarında ise genellikle kişilerarası çatışmalar, başaramama korkusu gibi sorunlar bulunmaktadır.
Erken Boşalma: Erken boşalmada birey istediğinden daha kısa sürede orgazm olmaktadır. Erken boşalma için bir zaman sınırı vermek çok zordur. Genellikle birey, cinsel ilişki sırasında vajinaya girişten hemen sonra ya da minimum uyarılmadan sonra ejekulasyon oluyorsa tanı konulmaktadır. Klinisyen tanı koyarken uyarılma döneminin süresini, kişinin yaşını ve cinsel ilişki sıklığını göz önünde tutmalıdır.
Erken boşalma, eğitim düzeyi yüksek genç erkeklerde daha sık görülmektedir. Erkeklerin %30’unda erken boşalma problemi vardır. Erken boşalma, anksiyeteye ya da vajina ile ilgili bilinç dışı korkularla ilgili olabilir. İlk cinsel deneyimlerini fahişelerle kısa ve çabuk şekilde yaşayan erkeklerde bu durum daha sık görülmektedir. Cinsel ilişkinin rahat olmayan biryerde gerçekleşmesi(ebeveyn evinde, kalabalık evlerde v.b) erken boşalmaya neden olabilir.
Cinsel Ağrı Bozuklukları
Disparoni: Disparoni, erkek ve ya kadında cinsel ilişki sırasında ağrı duyulmasıdır. Ağrıyı açıklayabilecek tıbbi bir neden saptanırsa bu tanı konulmamalıdır. Kadınlarda bu bozukluk genellikle vajinismusla ilgilidir. Disparoninin insidansı tam bilinmemekle birlikte genital cerrahi girişimlerden sonra %30 oranında disparoni gelişmektedir. Disparoni şikayeti ile gelen kadınların %40’ında pelvik patoloji saptanmaktadır. Psikolojik disparonide, ilişkide çatışma önem kazanmaktadır.
Disparoni ve vajinismusa neden olabilen durumlar şunlardır: Himen kalıntıları, epizyotomi skarları, bartolin bezi enfeksiyonları, vajinit, servisit ve endometriosis. Koitus öncesi disparoni eksternal genital organların konjesyonuna bağlıdır. Postkoital ağrı endometriosisi olan kadınlarda uterus kontraksiyonlarına bağlıdır. Postmenapozal dönemde vajinal mukozanın incelmesi sonucu ağrı olabilir. Kadında anksiyete ve gerginlik nedeni ile disparoni olabilir.
Disparoni, erkekte de görülse de çok nadirdir ve çoğunlukla prostatit, gonore ya da herpetik enfeksiyonlara bağlıdır.
Eğer disparoni psiklojik kökenli ise, çoğunlukla kısa cinsel terapi yeterli olmaktadır.
Vajinismus: Vajinismus, istemsiz ve kalıcı olarak, vajinanın, penisin girişini engelleyecek tarzda 1/3 dış kısmının kasılmasıdır. Vajinismus koitusa izin verebilecek öçüde ise tanı konulmamalıdır. Vajinismusu olan kadın cinsel ilişkiyi ister ancak bilinç dışı olarak penisin girişini engeller. Travma, tecavüz ya da cerrahi girişimler vajinismusa neden olabilir.
Bireyde cinsel ilişki ile ilgili kaygı artıkça kaçınma davranışı da artmakta ve vajinismusun devamına neden olmaktadır.
Batı toplumlarında nadir olmakla birlikte, ülkemizde kliniğe başvuran kadınların yarısında vajinismus saptanmaktadır. Vajinismus koşullu bir yanıttır. Genellikle vajinal giriş konusundaki korku dolu fantazilerden kaynaklanabilir.
Vajinismusu ortaya çıkaran faktörler şöyle sıralanabilir:
· Erken çocukluk döneminde erkeklerin özellikle babanın tehditkar, agresif oluşu
· Annenin çekimser , pasif oluşu
· Cinsel ilişkinin kötü birşey olduğu, görev olarak katlanılması gerektiği gibi inançlar
· İlk cinsel ilişkinin çok acı verici olduğu şeklinde kulaktan dolma bilgiler
Vajinismus tedavisinde ana amaç koşullanmanın kalkmasıdır. Psikoterapi yanında, cinsel terapi de yapılmalıdır. Çünkü sadece soruna yönelik içgörü kazanma, davranışı düzeltmemektedir. Vajinismus düzeldikten sonra, bireyin her zaman cinsel ilişkisinin tamamen yolunda gideceği garanti değildir. Kişide daha sonra ortaya çıkabilecek sorunlara karşı da tetikte olmak gerekmektedir.
Etyoloji
Cinsel işlev bozukluklarının nedenleri fiziksel ve psikolojik olarak iki grupta incelenebilir. Ancak birçok hastada, fiziksel ve psikolojik etkenler bir arada olmaktadır.
Psikolojik nedenleri üç grupta inceleyebiliriz:
1. Yatkınlık yaratıcı etkenler:
· Yetiştirilme tarzı
· Bozuk aile ilişkileri
· Yetersiz ya da yanlış cinsel bilgiler
· Travmatik cinsel deneyim
· Psikoseksüel roldeki güvensizlik
· İntrapsişik dinamik nedenler
2. Başlatıcı etkenler:
· Hamilelik ve doğum
· Aldatılma
· Gerçekdışı beklentiler
· Partnerdeki cinsel işlev bozukluğu
· Rastlantısal başarısızlık
· Organik hastalıklara reaksiyon
· Yaşlanma
· Depresyon ve anksiyete
· Travmatik cinsel deneyimler
3. Devam ettirici etkenler:
· Performans anksiyetesi
· Başarısızlık korkusu
· Suçluluk duygusu
· Partnerler arasında çekicilik kaybı
· Genel ilişkideki uyumsuzluk
· Yakınlık korkusu
· Bozuk kendilik algısı
· Yetersiz cinsel bilgi
· Cinsel mitler
· Yetersiz önsevişme
· Psikiyatrik rahatsızlık
· Kendini yetersiz tanıma
Cinsel İşlev Bozukluklarına Yol Açan Tıbbi Durumlar
1. Cinsel istek bozukluğuna yol açan genel tıbbi durumlar: Cinsel istek ağır hastalıklar ya da ciddi cerrahi girişimlerden sonra azalabilir. Özellikle vücut imajının etkilendiği mastektomi, ileostomi, histerektomi, prostatektomi gibi ameliyatlardan sonra daha çok etkilenmektedir. Kişinin enerjisini azaltan ağır hastalıklar ya da adaptasyon gereken kronik hastalıklardan sonra cinsel ilgi ve istek azalır.
Cinsel istek bozukluğuna yol açan genel tıbbi durumlar
· Diabetes mellitus
· Hipogonadotropik hipogonadizm
· Hiperprolaktinemi
· Cushing ve Addison hastalığı
· Miyokart Enfarktüsü
· Üremi, kronik böbrek yetmezliği
· Epilepsi
· Parkinson hastalığı
· Multipl skleroz
· Medülla spinalis yaralanması(erkeklede)
· Lösemi ve Hodgin lenfoma kemoterapisi
· Mastektomi(kadında)
· Perineal prostatektomi
· Osteomiler
· Histerektomi
2. Erkekte genel tıbbi duruma bağlı erektil bozukluk: Erkekte en sık görülen cinsel işlev bozukluğudur. Ereksiyon bozukluğu olan erkeklerin %20-50’sinde organik bir faktör tespit edilmektedir.
* Yaşlılık
· Diabetes Mellitus
· Hormonal bozuklular:
Hipergonadotropik/hipogonadotropik hipogonadizm
17- ketosteroid redüktaz eksikliği, Hiperprolaktinemi
Hipofiz tümörleri, Akromegali, Cushing/addison hastalığı
Hiper/Hipotiroidizm
Sistemik hastalıklar
Akut hastalıklar(sepsis, solunum yetmezliği v.b.)
Kalp ve damar hastalıkları
Ateroskleroz, Myokard infarktüsü, Kalp yetmezliği, Hipertansiyon,
Leriche sendromu
Kronik KC hastalıkları
Hematolojik hastalıklar
Maligniteler
Beslenme bozuklukları
Obesite
AIDS
Artritler
· Nörolojik hastalıklar
Serebrovasküler hastalık, Epilepsi, Alzheimer hastalığı
Parkinson hastalığı, Multipl Skleroz, MSS Enfeksiyonları
Periferik nöropatiler
· Ürogenital sistem hastalıkları
Kronik böbrek yetmezliği, Dializ, Böbrek transplantasyonu, Priapizm, Hidrosel, varikosel, Enfeksiyonlar
· İyatrojenik durumlar
Travma, Cerrahi girişimler
İlaca Bağli Cinsel İşlev Bozuklukları
Son yıllarda ilaçların cinsel yan etkilerine daha çok önem verilmektedir. DSM-IV’te “madde kullanımının yol açtığı cinsel işlev bozuklukları” olarak bir tanıya yer verilmiştir.
İlaçlar çeşitli yönlerden cinsel davranışları etkilerler. Bazı ilaçlar libido üzerine etki yaparken bazıları ise ereksiyon, ejekulasyon ya da orgazm gibi fizyolojik yanıtları etkilerler.
İlaçların hastayı nasıl etkilediğini değerlendirmek her zaman kolay değildir. En önemli soru kullanılan ilacın yanı sıra altta yatan hastalığın cinsel işlev bozukluğuna yol açıp açmadığının belirlenmesidir.
Hormonal, monoaminerjik, adrenerjik ve kolinerjik düzenekleri olan ilaçlar sıklıkla cinsel istek ve uyarılmada azalmaya ve ejekülasyon bozukluklarına yol açarlar. Dopamin, cinsel davranışlar üzerine uyarıcı etki yaparken, serotonin önleyici etki yapar.
Ereksiyon bozukluğuna yol açabilen ilaçlar
Diüretikler: Tiyazidler, Spironlakton
Antihipertansifler: Metildopa Klonidin, Beta-blokerler
Guanetidin, Verapamil
Kardiyak ilaçlar: Klofibrat, Gemfibrozil, Digokisin
Antipsikotikller: Fenotiyazinler, Butirofenonlar
Antidepresanlar: TCA, SSRI, MAOI, Lityum
H2 Antagonistleri: Simetidin, Ranitidin
Hormonlar: Östrojenler, Progesteron, Kortikosteroidler
Sitotoksik ajanlar: Siklofosfamid, Metotreksat, İnterferon-A
Diğerleri: NSAID, Antikonvülzanlar, Alkol, Nikotin, Amfetamin, Opiyatlar
Kadınlarda Anorgazmiye yol açan psikotrop ilaçlar:
TCA, MAOI, Antipsikotikler, SSRI, SNRI.
Çeşitli araştırmalar, antidepresan ilaçların cinsel işlev bozukluklarına yol açtığını göstermektedir. Bu çalışmalarda verilen oranlar %2-90 gibi oranlarda değişiklik göstermektedir. Çalışmanın dizaynına, kullanılan yöntemlere bağlı olarak sonuçlar değişmektedir. Ayrıca klinik deneyimler, doğrudan cinsel işlevler sorulmazsa, hastaların çoğu spontan olarak böyle bir şikayeti belirtmemektedirler. Özellikle de kadınlarda bu daha belirgindir. Cinsel işlev bozukluklarını doğrudan araştırmayan çalışmalarda, bu nedenle oranlar daha düşük çıkmaktadır.
Eğer hastada, antidepresan kullanımına bağlı cinsel işlev bozukluğu gelişmişse, ilaç etkinliği etkilenmeyecek şekilde doz azaltılabilir. Diğer bir yöntem de, daha nadir cinsel işlev bozukluğu yaptığı gösterilmiş başka sınıf antidepresanlara(mirtazapin, nefazodon, buspiron v.b.) geçmektir.
Cinsel işlev bozuklukları, çoğunlukla ilaç kesildikten kısa bir süre sonra düzelmektedir. Tolerans gelişimi nadirdir.
Antidepresan ilaçlara bağlı gelişen cinsel işlev bozukluklarında serotonerjik siproheptadin(4-12 mg), parasempatomimetik olan betanekol(cinsel ilişki öncesi 10-20 mg) ya da a-2 antagonist olan yohimbin(cinsel ilişki öncesi 5,4-16,2 mg) ile tedavi edilebilir.