Biyolojik ve Psikanalitik ortaklık kurulabilecek mi?
“Pekçokları insanların koyun olduğuna, diğer bazıları da kurt olduğuna inanırlar”
E. Fromm.
Yalnızca şizofrenide değil, bütün psikiyatrik bozukluklarda psikanaliz ve biyolojik modelleri ortak temele oturtma çabaları süregelmiştir. Şizofrenideki agresyon teorisi ile ilgili olarak J. Brown’ın bir denemesini buraya almakta yarar görüyorum (Brown 1992).
Şizofrenide agresyon teorisi, Freud’un yaklaşımları çerçevesinde Hartman ve Klein tarafından geliştirilmiştir. Freud başlangıçta agresyonu, cinselliğin bir parçası olarak almışsa da sonradan onun ayrı bir güdü olduğunu kabul etmiştir. Freud’a göre agresyon yoksunluğa (deprivation) bir cevaptır. Yoksunluğa tipik bir örnek olarak açlık içindeki bir çocuk verilebilir.
Hartmann ve Klein’a göre, şizofreni ego’nun agresyonla başetmekteki yetersizliğinden gelişir. Kontrol edilemeyen agresif impulslar egonun nesne ilişkilerini tahrip etmeye başlar. Klein sadizm üzerinde çalışırken Hartmann agresyon biyolojisi ve hayvan modelleri üzerinde yoğunlaşmış, hayvanlarda dinamik psikiyatrideki savunma mekanizmalarına benzer mekanizmalar üzerinde durmuştur. Yaklaşımlarına genel olarak “deneysel psikanaliz” denebilir.
Agresyonun psikanalitik teorisi Fromm ile devam etmiştir. Fromm’a göre insan agresyonunun “savunma” ve “sadistik” yönleri vardır. O’na göre insan öldürmeye, saldırmaya eğilimlidir. Ancak bu eğilim, yırtıcı hayvanlarla ilgili bir eğilim değildir. Bu davranış, yine “aç çocuk” modelinin modifiye bir şeklidir ve en iyi açıklamada “anal-sadistik” döneme takıntı biçiminde yapılır.
Şizofrenide hayvan modelleri kurulmaya çalışılmıştır. Ancak bu modellerin henüz çok yeterli olduğunu söylemekten uzağız.
Psikopatolojileri karşılayan hayvan modelleri, psikiyatrinin vazgeçilmez araştırma yöntemleridir. Bu yöntemi, “Freudiyan metafor” lara benzer çalışmalar olarak kabul etmek gerekir. Fakat bunun hipotetik bir tümdengelimcilik” olduğunu ve ancak sınırlı ölçülerde psikopatolojiyi karşılayabileceğini öngörmek gerekir.
İlaçlarla yapılan modeller olduğu gibi ilaçsız hayvan modelleride vardır. İlaçlı modellerde deney hayvanına ilaç verildikten sonra şizofrenide görülen davranışsal patolojilere benzer davranışların ortaya çıkması istenir. Amfetaminler, feniletilamin, hallusinojenler ve noradrenerjik ilaçlar en sık kullanılanlardır.
İlaç kullanılmaksızın yapılan modeller olarak canlılık, sosyal izolasyon, ödüllendirerek öğretmede bozukluk, ödülün anlamını yitirmesi (reward appreciation deficit) ve sensorimotor kapı (gating) modelleri sayılabilir. İster ilaçlı ister ilaçsız olsun bu modellerin hemen hepsi şizofreniyi açıklamakta kullanılmış ancak tatmin edici bulunmamıştır.
Hayvanlarda agresyon çok çeşitlidir. Agresyon, yırtıcı nitelikte, irritatif, savunmaya dönük, ana güdüsel (maternal), yavru öldürme, hakimiyet sahasını korumaya yönelik (territorial) ve cinsel amaçlı olabilir. Yırtıcı nitelikteki (predatazy) öldürmede a) amaç beslenmeye dönüktür, b) “aç çocuk” agresyonuna en iyi ve hatta tek uyan örnektir; c) androjenlerden çok nörotransmiterler tarafından modüle edilen tek öldürme şeklidir.
O nedenle şizofreniye en yakın hayvan davranışı olarak kabul edilir.
Yırtıcı nitelikte agresyon ve öldürme deney hayvanları içinde hem sıçanlarda hem de kedilerde görülür. Yapılan deneylerden anlaşıldığına göre serotonin lateral hipotalamustaki ana regulatör nörotransmiterdir. İlave olarak dopamin, noradrenalin, nöropeptid Y, asetilkolin ve endorfinler serotonin ile bağlantı içinde lateral hipotalamusu etki altında tutarlar. Öte yandan yırtıcı agresyondan sorumlu en önemli transmiter serotonin olarak bilinir. Serotoninden sonraki diğer önemli transmiter noradrenalindir.
Olfaktor bulbektomiden sonra ortaya yırtıcı agresyon ve öldürme davranışı çıkabilir. Bu şekilde ortaya çıkartılan öldürme davranışını (muricide) noradrenalin kontrol etmektedir. Antipsikotikler, yırtıcı agresyonu baskılayabilirler (Matthysel 1975).
Antidepresiflerin yatıştırıcı etkisi, öldürme davranışını (serotonin, asetilkolin ve noradrenalinle etkileşerek) inhibe etme güçleriyle paraleldir. Bu öldürme davranışlarında, “yüksek” regülatör merkezler amigdal ve hipokampüstür. Dorsal rafe ve ventromedyal hipotalamus ise inhibitör yapı-lardır. Lateral hipotalamus ise bu davranışı uyaran tek hipotalamus bölgesidir (Bu noktada lateral hipotalamusun serotonin yönünden zengin olduğunu hatırlayınız).
Lateral hipotalamusun kontrol ettiği diğer bazı davranışların hayvanlarda test edilmeside yırtıcı öldürme ve şizofreni etyolojisine ışık tutabilir. Bu amaçla lateral hipotalamusça kontrol edildiği düşünülen şema-indüklü polidipsi davranışı araştırılmıştır.
Şema indüklü polidipsi (SİP) : Bir hayvanı kısa süreli standart bir yeme programına tabi tutarsanız ortaya çıkar (Falk, 1971). Aşırı miktarda su içmeyle karakterizedir. SIP, bazı araştırıcılara göre saçma (Falk 1971) ek ve yan (adjunctive) bir davranıştır. Bu davranış, hayvanın olumsuz şartlar içinde kaldığı zamanda ve şizofren kişilerde ortaya çıkabilir.
SIP’in ortaya çıkmasını kolaylaştıran etmenler şunlardır. a) Dopamin sisteminde farklılıklar b) Aşırı canlılık. Hipofiz-adrenal hormonlarının bu davranışı başlatmaktaki rolü açık değildir. SIP davranışı antipsikotikler, § blokerler ve klonidin tarafından bloke edilir (Luchins 1990, O’donnel 1987, Tung 1987).
Yıkıcı agresyon, SIP ve şizofreni arasında bazı ortak noktalar bulunduğu düşünülmektedir. Bu ortak noktaları şöyle özetleyebiliriz.
a) Lateral hipotalamusun elektriksel olarak uyarılması (ESLH) ile aşırı yiyip içer hale gelen hayvanların SIP geliştirdikleri görülmüş;tür. ESHL ile uyarılan davranışlar (yıkıcı agresyon gibi) SIP ile ortak bir nöral yolu paylaşırlar (Mittleman 1985).
b) Bazı şizofreniklerde SIP benzeri davranışlar görülür (Luchins 1990).
c) Sol hipokampüs lezyonları SIP davranışına neden olurlar. Hipokampus lezyonları beyinde bazı bölgelerin modülasyonunda yetersizlikler yaratarak şizofreniye neden olabilir (Lichems 1990). Bu mekanizmalar, şizofrenlerin canlılık ve ödüllendirerek öğretmede bozukluk modellerini açıklamaktada kullanılmıştır (Mittleman 1988).
d) Yıkıcı agresyon, SIP ve şizofrenide aynı beyin lateralizasyon değişiklikleri vardır.
Bütün bunlardan sonra şizofreninin yıkıcı agresyon modelini şöyle özetleyebiliriz. Hastaların hem hastalık, hem de premorbid devrelerindeki, standart ve şematik beslenmeleri artmış lateral hipotalamus uyarısına neden olur. Aynı beslenme tarzı hipotalamusun, hipokampus ve amigdal tarafından azalmış modülasyonuna neden olur. Bu durum nörotransmiter sistemlerinden birinin bozulması ile gerçekleşir.Bu nörotransmiter sistemi de muhtemelen serotonindir.
Psikanalitk açıklamalara göre şizofreni oral devrede takıntıya bağlı olarak gelişir. Hayvanlarda bu dönemin hangi yaşa tekabül ettiği bilinmemektedir. Ancak kedilerde amigdalin hipotalamik yıkıcı agresyon davranışını modüle ettiği yaş 37-52 günleri arasıdır. Kediler için bu günler arasını oral dönem kabul etmek araştırmaya değer bir yaklaşımdır.
Kedilerde 37-52. günler arasında SIP davranışının gelişmesi lateral hipotalamusun amigdal tarafından modülasyonunu engeller. SIP’in erken devrelerde lateral hipotalamusun modülasyonunda bozulma yaratması ve bunun süregen bir karakter kazanması onu şizofreni etyolojisinde potansiyel bir faktör yapar.
Son söz olarak şizofren hastalarda bir hipotez olarak, oral dönemdeki saplantıların, değişik beslenme alışkanlıklarının sürgit bir karakter kazanmasına neden olup belli bir dönemin sonunda lateral hipotalamusun kontrolünde güçlükler yaratacağı düşünülebilir. Kontrolsüz lateral hipotalamus, yıkıcı agresyona neden olarak egonun nesne ilişkilerinde tahribata yol açıp psikoza giden bir yolu başlatır. Böyle bir hipotezin sınanması güçtür. Ancak psikanaliz ve biyoloji arasında bir bağlantı kurduğu için ilginçtir.
Özet olarak kedilerde 37.-52. günler arasında insanlardaki oral döneme tekabül eden bir dönem nedeniyle yeme davranışı değişir. Bu değişme aynen SIP modelinde görüldüğü gibi
a) hipotalamustaki nörotransmiter sistemlerinden birisinde bozulmaya ve buna sekonder olarakta
b) lateral hipotalamusta aşırı uyarılmaya ve,
c) hipotalamusun hipokampüs ve amigdal tarafından azalmış modü-lasyonuna neden olur.
Sonuçta lateral hipotalamusun kontrolünde güçlükler baş gösterir. Fizyolojik olarak kontrolü zayıflayan hipotalamus, kişinin kendine ve karşısındakine karşı agresyon başlatmasına neden olur. Bu agresyonun sonucunda da psikoza giden bir sürece girilmiş olur.