Genel Klinik Bilgi – Duygudurum Bozuklukları – Etiyoloji

İki Uçlu Bozukluk

Duygudurum bozukluklarında biyolojik bir etkenin varlığına ilişkin kuramlar tüm insanları kapsayacak nitelikteyse de, bugünkü biyolojik verilerin tamamı bireysel tedavilerden elde edilen kanıtlara dayanır. Psikofarmakoterapinin etkin olarak kullanılmaya başlamasından bu yana en büyük ilerlemenin duygudurum bozuklukları alanında olduğu inkar edilemez. Bu aynı zamanda tedavinin etki mekanizmasını açıklayan sistemin, yani nörotransmitter ve reseptör sistemindeki gelişmelerin de 20.yy’ın son yarısına sığdığı anlamına gelmektedir. Tek bir sistem ya da mekanizmanın etken olarak nitelendirilmesi, gerek öğrenme, gerekse tanımlama kolaylığı sağlaması nedeniyle daha kolay benimsenen bir yoldur. Fakat zaman içinde elde edilen veriler, psikiyatrinin bütün alanlarında olduğu gibi duygudurum bozukluklarında da tek bir sistemin sorumlu olamayacağını göstermektedir. Burada, sistemler arasında olması muhtemel bağlantılar bozukluğun fizyopatolojisini bütün olarak kavramamızı ve mevcut tedavilerinin farmakodinamik temelini de daha iyi anlamamızı sağlar. Yapılan tüm çalışmalar depresyonun ve maninin etiyolojisinde serotonin ve noepinefrinin baş rol oynadıklarını göstermektedir. Öte yandan, tek başına sinaptik aralıktaki nörotransmitter miktarlarının değişmesinin hastalığı ve tedaviyi açıklayamadığı da yıllar içinde görülmüştür. Gerek hastalık, gerekse tedavi sürecinde sinaptik aralıktan sonra da hem reseptör hem de hücre içi pek çok karmaşık mekanizma işlemektedir. Transmitterler ya da metabolitlerinin düzeyleri üzerine tartışmalar yerini reseptör düzeyinde “up-regülasyon” ve “down-regülasyon” kavramlarının tartışılmasına bırakmış, bunlar da “beynin on yılı” denilen, 20. yy’ın son yıllarındaki yerlerini, sinyal iletimi ve gen ekspresyonu kavramlarına bırakmışlardır.