Ders Notları – Şizofreni – Şizofreni(Sorular ve Yanıtlar)

ŞİZOFRENİ

SORULAR VE YANITLAR

Şizofreni, karmaşık,açıklamakta-anlamakta güçlük çekilen bir durumu tanımlamak için kullanılan bir terimdir. En sık görülen müzmin ve yeti yitimine yol açan ruhsal hastalıktır. Şizofreni tek bir hastalık olabilir veya değişik nedenlerle birlikte birden fazla hastalık da olabilir. Çünkü şizofrenik olarak tanı konulan tüm hastalarda, hastaların karmaşıklığı, az bir genelleştirme ile doğru olarak kabul edilir.
Ağır psikotik semptomların aniden başlangıç ile, kişinin akut şizofrenide olduğu söylenir. Psikotik terimi; gerçek olanı gerçek olmayandan ayırmada yetersizliği veya gerçeğin dışında olmayı anlatır. Bazı hastalar sadece bir kez psikotik atak geçirirken, diğerleri yaşamları boyunca birçok atağı yaşarlar, fakat ataklar arası dönem boyunca, görece, normal hayatlarını devam ettirirler. Kronik şizofreni olan hastalar, normal fonksiyonlarına tam olarak geri dönemez ve semptomların kontrolü için uzun süreli tedaviye ihtiyaç duyar. Bazı kronik şizofrenik hastalar başkalarının yardımı olmadan, fonksiyon görebilir duruma asla gelemezler.Yaklaşık olarak normal populasyonun %1’i yaşamları süresince şizofreni geliştirirler. Bu hastalık erkek ve kadınlarda eşit sıklıktadır ve bu kitaptaki bilgiler her iki cins için eşit derecede geçerlidir. Şizofreninin ilk psikotik semptomları erkeklerde 10 ila 20 yaşları, kadınlarda 20 ila 30 yaşları arasında görülür. Daha az belirgin semptomlar (sosyal geri çekilme, azalma veya alışılmışın dışında konuşma, düşünce veya davranış.) psikotik semptomlardan önce olur veya bu semptomları izler.
Bazen hastada farkedilmeyen tıbbi hastalık başka psikotik semptomlar görülebilir. Bu nedenle, öncelikle tıbbi öykü alınmalı, fizik muayene, laboratuvar testleri yapılmalıdır.
ŞİZOFREN HASTANIN DÜNYASI

**Olağan dy?y gerçeklikler
Nasıl ki normal bireyler kendi sahip oldukları perspektiften dünyayı izliyorlarsa, şizofrenik hasta da kendi gerçeklik algılarına sahiptir. Onların dünyaya bakışları çarpıcı bir şekilde olağan gerçeklikten farklıdır. Kendi geçekliğimize başlanmak için kullandığımız güvenilir nirengi noktalarına sahip olmama ve bunların değişebilir olması ve olduğundan başka anlam verildiği bir dünyada yaşama şizofrenik hastada anksiyete ve kafa karışıklığının hissedilmesine neden olur.Bu kişi toplumsal davranış bakımından uzak, soğuk, mesafeli, fazla kişisel duygu taşımayan, çevrede olup bitenlere dikkat etmeyen şekilde gözükür ve saatlerce hareket etmeyebilir (taş gibi hareketsiz). Ağzından en ufak bir ses çıkmayabilir. Ya da hasta sürekli olarak hareket edebilir ve tamamen uyanık veya tetikte olabilir. Şizofrenik bir hasta farklı zamanlarda farklı davranışlar gösterebilir.

**Varsanılar
Şizofrenik bir hastanın dünyası varsanılar ile doludur, hasta gerçeklikte var olmayan şeyleri bunlara inanarak hisseder (Örn. kendisine isimlendirilemeyen veya tanımlanamayan fakat var olan şeyleri söyleyen sesler duyma, gerçekte orada olmayan nesneleri veya kişileri görme, vücudunu görünmez ellerin tuttuğunu hissetme). Bu varsanımlar korkutucu olabilir. Diğer insanların duymadığı sesleri duyma şizofrenideki varsanılar içinde en sık görülenidir. Bu sözler hastanın hareketlerini tanımlar, ona ne yapacağını söyler. Birbirleri ile duygu düşünce alışverişi yapar şekilde sohbet edebilir, olası sözde yakın tehlikelere karşı uyarıcı olabilir.

**Sanrılar
Sanrılar, akla yatkın bir düşünceye bağlı olmayan ve hastanın kültürüyle uyumsuz yanlış kişisel inançlarıdır. Bunlar şizofreninin sık görülen belirtilerindendir ve kötülük görme ve büyüklük temalarını kapsar. Bazen şizofrenideki sanrılar oldukça saçmadır (örneğin hasta, manyetik dalgalar aracılığı ile komşularının onun davranışlarını kontrol ettiğine inanır, veya TV deki bir kişinin ona özel mesajlar gönderdiğini söyler veya kendi düşüncelerinin yüksek sesle diğer insanlara yayınlandığını belirtir). Paranoid şizofrenideki kötülük görme sanrıları, kişinin yanlış ve gerçek dışı bir şekilde zehirleneceği, kandırılacağı, ona komplo kurulduğuna dair yanlış ve mantıksız düşünceleri içerir. Hasta aile bireylerinin ve diğer insanların bu sanrısının odağı olduğuna inanır.

**Düşünce bozukluğu
Şizofrenik hastanın düşünce şekli çok değişiktir. Hasta ard arda kesintisiz düşünmeyi yapamadığından dolayı sıkıntı çekebilir. Düşünceler çok hızlı gidip gelirler ve onları yakalamak imkansızdır. Hasta uzun süreli düşüncelerini yoğunlaştıramaz, düşünceler kolayca dağılır, hasta dikkatini odaklayamaz.
Şizofrenik hasta neyin konu ile ilgili olduğunu veya olmadığını seçemez. Düşünceleri dağılmış ve parçalanmış olduğundan hasta mantıklı bir düzen içinde onları toparlayamaz. Konudan konuya atlaması diğer insanların şaşırmasına neden olur.
Düşünceyi mantıklı bir şekilde sürdürmedeki eksiklik “düşünce bozukluğu” olarak adlandırılır ve bu durum karşılıklı duygu,düşünce, haber iletimini çok zorlaştırır. Ayrıca sosyal izolasyonun ortaya çıkmasına neden olur. Eğer insanlar hastanın ne söylediğini anlayamazlarsa, bu durum onlara rahatsızlık verir ve hastanın yalnız kalmasına zemin hazırlar.

**Duygu durum
Şizofrenik hasta çoğu zaman ‘uygunsuz duygulanım’ gösterir. Bunun anlamı kişinin konuşma ve düşünceleri ile uyuşmayan bir emosyon göstermesidir. Örneğin hasta cinler tarafından kötülük yapılacağını söyler ve ardından güler. Normal kişiler de küçük bir kazadan sonra sinirli bir şekilde kıkırdarlar, normal insanlardaki bu durum ile anlatılan durum karıştırılmamalıdır.
Bazen şizofrenik hastalarda künt veya düz duygulanım görülebilir. Bu, hastalardaki emosyonel dışa vurmadaki azalmaya işaret eder. Bir şizofrenik hasta normal emosyonel belirtiler gösteremeyebilir, monoton bir ses tonu kullanır ve azalmış yüz ifadeleri vardır.
Şizofreni semptomları gösteren bazı hastalar aşırı ve uzamış duygusal canlanma veya depresyon da gösterebilirler ve bu durum, hastanın bipolar bozukluk mu, major depresif bozukluk mu yoksa şizofren mi olduğunu ayırt etmede önemlidir. Sınıflandırılması tartışmalı olan hastalara bazen şizoaffektif bozukluk olarak da tanı konur.

**Anormal nedir, normal nedir?.
Bazen normal kişiler de şizofreniye benzer duygu, düşünce, davranış gösterebilirler. Normal insanlar çoğu kez kesintisiz düşünmeyi yapamayabilir. Örneğin kendilerini çok sıkıntılı hissettikleri bir durumda (bir grubun önünde konuşma yapacakları zaman) kendilerini karışık bir durum içinde hissederler, düşüncelerini toplayamazlar, ne söylemeyi istediklerini unuturlar.
Normal insanların da ara sıra garip şeyler yaptıkları gibi, bir çok şizofrenik hasta en uygun sayılan bir biçimde düşünebilir, davranabilir, hissedebilir. Eğer son derece dağınık bir durumda değilse, şizofrenik hasta genel gerçekliğe uygun davranabilir. Örneğin insanların her gün üç öğün yediklerini veya geceleri uyuduklarını bilir.
Gerçekliğin dışında olma ( şizofreninin psikotik semptomlarından birisini tanımlar) kişinin tamamı ile başka bir dünyada yaşayışı anlamına gelmez. Bunun yerine bu kişinin dünyasının başkaları tarafından paylaşılmama ve bir gerçeklik temeline sahip olmama şeklinde bazı özellikleri vardır. Diğer insanların duyamadığı ikaz edici bir ses duyma çoğu insan tarafından paylaşılan bir deneyim değildir ve açıkça gerçekliğin bozulmasını gösterir. Fakat gerçekliğin sadece bir bölümünün bozulmasıdır. Bir şizofrenik hasta bundan dolay çoğu zaman bütünü ile normal bile görünebilir.

ŞİZOFRENİ YALNIZCA BİR KİŞİLİK YARILMASI DEĞİLDİR

Şizofreninin bir kişilik yarılması olduğuna dair genel bir görüş vardır. Bu şizofreninin kesin bir tanımlaması değildir. Kişilik yarılması veya çoğul kişilik gerçekten nadir olarak görülen, her bakımdan farklı hastalıklardır.

ŞİZOFRENİ YENİ BİR HASTALIK MI ?

Şizofreni terimi 20 yy.’lın başlarından itibaren kullanılmakla beraber, hastalığın uzun yıllar içinde ne olduğu tam olarak bulundu, ve tüm tipleri tanımlandı.
19 yy.lın başlarına kadar batı toplumlarında “çılgınlık” veya “cinnet” bir sağlık problemi olarak değerlendirilmemeştir. Bu tarihlerde mental hastalığa karşı daha sevecen, daha insana değer veren tedavi yaklaşımlarına karşı bir eğilim gelişmesi bunların tedavisinde daha bilimsel, daha tıbbi yaklaşımların kabul edilmesini olanaklı kılmıştır. Mental hastalık zincirlerinden koparıldı, zindanlarından salındı, hastalara daha fazla uygun bakım verildi. Mental hastalıkların ayrı ayrı sınıflandırılmaları sonradan yapıldı. 20 yy’ın başlarında, şizofreni, manik depresif hastalıktan ayırt edildi ve alt sınıfları tanımlandı. 1911′ de Dr.Eugen Bleuler (İsviçreli psikiyatrist) ilk olarak “Şizofreniler grubu” terimini kullandı. Bu grubun hangi durumları içerip içermediği konusunda çoğu bilim adamının uyuşmazlık içinde olmasına rağmen, bu terim o tarihten itibaren genellikle kullanıldı.

ÇOCUKLAR ŞİZOFRENİK OLABİLİR Mİ ?

5 yaşın üstündeki çocuklarda şizofreni gelişebilir. Fakat ergenlikten önce çok nadir görülen bir durumdur. Ayrıca çocukluk döneminde görülen şizofrenide akrabalık derecesini, ergenlik veya erişkinlik döneminde ortaya çıkan ile kıyaslamak için araştırmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Daha geç dönemlerde şizofrenik olarak görülen bazı hastalar, daha erken yaşlardaki diğer çocuklardan farklı görülebilmektedir. Şizofrenin psikotik semptomları (örn. varsanılar, sanrılar) çocuklarda çok seyrek görülür.

 

 

ŞİZOFRENİK HASTALAR TEHLİKELİ MİDİRLER?

Medyanın ruhsal hastalıklar ile şiddet arasında bir bağ kurma eğilimine rağmen araştırmalar bize göstermiştir ki, eğer biz suça dönük şiddetten dolayı sicili olan bu insanları hastaneye yatırmadan önce gözlersek, ruhsal hastalığı olan insanların hepsinin, genel topluma göre daha az suça dönük şiddete yatkın olduklarını görürüz..
Çalışmalar bazı grupların diğerlerinden daha fazla şiddet göstermesinin nedenini öğrenmek için çalışmalar ilerlemektedir.
Kesinlikle söylenebilir ki, şizofrenik bireyler saldırgan değildirler. Daha da tipik olarak içlerine kapanmağı ve yalnız kalmayı tercih ederler. Bazı akut hastalar fiziksel şiddette bulunabilirler. Fakat bu taşkınlıklar antipsikotik ilaç uygulanmasını içeren etkili bir tedavi programından sonra görece çok seyrekleşir. Şizofrenik hastalar genellikle şiddet suçlarını işlemezler.

İNTİHAR

İntihar, şizofrenik bir hasta için potansiyel bir tehlikedir. Eğer kişi intihar girişiminde bulunmak için denemeler yapıyor veya planlar kuruyorsa profesyonel bir yardıma ihtiyacı var demektir. Şizofrenik hastalarda genel toplumdan daha fazla intihar riski vardır. Ne yazık ki, şizofrenik hastanın intiharını önceden kestirme çok zordur.

ŞİZOFRENİNİN NEDENLERİ NELERDİR?

Şizofreninin tek bir nedeni olmadığı bilinmektedir. Genetik faktörler şizofreniye yatkınlık yaratır, çevresel faktörlerle birlikte farklı bireylerde farklı derecelerde hastalığın ortaya çıkmasına katkıda bulunur. Her bireyin kişiliği genetik, biyolojik, psikolojik, kültürel faktörlerin karşılıklı etkileşiminin bir sonucu olduğundan şizofrenideki kişiliğin dağılması çok fazla faktörün karşılıklı etkileşiminin bir sonucu olabilir. Bilim adamları hastalığı tüm ayrıntıları ile hazırlayıp ortaya çıkarmak için gerekli belirli bir formül üzerinde uyuşmamışlardır. Henüz özgün bir gen bulunamamıştır. Kanıtlanmış biyokimyasal bir bozukluk yoktur, şizofreniyi ortaya çıkaracak özgün bir stres kaynağı görülmemiştir.

ŞİZOFRENİ KALITSAL MIDIR?

Uzun bir süredir şizofreninin ailesel bir hastalık olduğu bilinmektedir. Şizofrenik hastaların yakın akrabalarında şizofreni gelişmesi daha yüksek ihtimaldedir. Şizofrenik anne-babanın çocuklarında %10 oranında şizofreni gelişme riski vardır. Genel populasyonda bu risk %1 civarındadır.

25 yılı aşkın bir zaman sürdürülen 2 tip çalışma şizofreninin gelişmesindeki genetik faktörlerin önemini göstermektedir. Çalışmanın bir grubunda tek yumurta ve çift yumurta ikizlerinde şizofreni geliştirmiş vakalar incelenmekte, diğer grupta ise bunların biyolojik aileleri ve evlat edinmiş aileleri benzer veya farklı yönleri göstermek üzere karşılaştırılmaktadır.

İkiz çalışmaları pek çok ana bulguyu desteklemiştir. Genetik olarak hemen hemen birbirinin aynısı olan tek yumurta ikizleri, sıradan kardeşlere göre daha fazla genetik benzerlik göstermeyen çift yumurta ikizlerinden şizofreni açısından daha yüksek oranda eş hastalanma gösterir. Eş hastalanma ikizlerin ikisinde de şizofreni geliştiği zaman ortaya çıkar. İkiz çalışmaları şizofrenideki kalıtımsal faktörün inandırıcı kanıtlarını göstermesine rağmen, tek yumurta ikizlerindeki eş hastalanmanın sadece %40-50 oranında bulunduğu gerçeği bazı çevresel faktörleri de akla getirmekte veya şizofrenideki tüm faktörlerin çok karışık olduğunu düşündürmektedir.
İkinci büyük grup çalışması, çevresel ve kalıtsal faktörleri anlayabilmek için yapılan evlat edinme çalışmasıdır. Danimarka’da, şizofrenik anne-babaların evlat edinilmiş çocuklarındaki ruh sağlığını araştırmak için ayrıntılı bir çalışma yürütülmüştür. Bu çocuklar biyolojik ailelerinde herhangi bir ruh hastalığı öyküsü olmayan başka evlat edinilmiş çocuklarla karşılaştırılmışlardır. Bu karşılaştırma, evlat edinilmiş 2 grup arasındaki görece oranları vermiştir. Ve bu çalışmalar şizofrenik bir insana biyolojik olarak bağlı olmanın, şizofreni açısından artmış bir risk oluşturduğunu göstermiştir.
Bu çalışmalar şizofreninin bazı genetik temelleri olduğunu fakat bu genetik etkinin kesin yayılımının belirlenmesi için de yeni araştırmalara ihtiyaç duyulduğunu göstermiştir. Pek çok araştırmacı; kalıtımın bu hastalık için bir yatkınlık veya tetikleyici faktör oluşturduğunu ve bu kalıtmsal potansiyelin şizofreniye neden olabileceği düşüncesini kabul etmiştir. Bu yatkınlığın, belki bir enzim defektine veya başka bir biyokimyasal anormalliğe, anlaşılmayan nörolojik defisite, başka faktörlere veya bu faktörlerin ortaklığına bağlı düşünülmektedir.

Henüz genetik yatkınlığın nasıl aktarıldığını anlamış değiliz ve kişinin hastalık geliştirip geliştirmeyeceğini kesin olarak tahmin edemiyoruz. Bazı kişilerde genetik faktör hastalık gelişiminde sonucu belirleyecek derecede önemli olabilirken, diğerlerinde görece önemsiz olabilir.

AİLELER HATALI MI?

Pek çok şizofreni araştırmacısı şimdilerde ebeveynlerin şizofreniye neden olmadığı konusunda hemfikirdir. Geçmiş yıllardaki eğilim, aileleri suçlama yönündeydi. Bugün ise bu tutumun genel olarak yanlış olduğu düşünülmektedir. Hekimler, ailelere tedavi programı süresince yardım sağlamak için uğraşmakta, şizofrenik aile bireyine bakım için gayret eden ailelerin yalnızlık ve sıkıntı hislerine gerçekten de çok fazla duyarlılık göstermektedir.

ŞİZOFRENİ KYMYASAL BİR BOZUKLUĞA MI BAĞLI?

Henüz kesin bir nörokimyasal bozukluk belirlenmemekle beraber, beyin kimyası hakkındaki temel bilgiler bunların şizofreninin gelişmesi ile bağlantılı olabileceğini göstermektedir. Sinir hücreleri arasında iletişimi sağlayan maddeler olan nörotransmitterlerin şizofreninin gelişmesininin bir parçası olduğu uzun zamandır düşünülmektedir. Hastalığın beyindeki birbiri ile bağlantılı kimyasal sistemlerdeki karışık dengenin bozulması ile ilişkili olması olasıdır. Kesin sonuçlara sahip olunmamakla beraber şizofreni araştırmalarının bu alanı çok aktif ve ilgi çekicidir.

BEYİNDEKİ FİZKSEL BİR ANORMALLİK ŞİZOFRENİ NEDENİ OLABİLİR Mİ?

Bilgisayarlı tomografi(canlı beyin yapılarını görüntüleme için kullanılan bir çeşit X ışını tekniği) gelişmesi ile ilginç çalışmalar hız kazanmıştır. Bu teknik kullanılarak yapılan birçok çalışma şizofrenik hastaların anormal beyin yapılarına sahip olduklarını kesin olarak göstermiştir(Örneğin interior beyindeki boşlukların genişlemesi). Bu durum aynı yaştaki diğer insanlara göre daha fazladır. Belirtilmiş bazı anormalliklerin tamamı ile anlaşılmadığının da vurgulanması gerekmektedir. Bu anormallikler ne tüm şizofrenik bireylerde karakteristiktir ne de sadece şizofrenik hastalarda ortaya çıkmaktadır.
Daha yakın zamanlarda PET scan geliştirildi. Bilgisayarlı Tomografide daha çok beyin yapısal olarak görüntülenirken, PET scan’ de beynin özel bölgelerinin metabolik aktiviteleri derin yapıları da içerecek şekilde gösterilir. PET scan ile çok sınırlı araştırmalar yapılmıştır, fakat bu yeni teknik diğer scan tipleri beraber kullanıldığında önemli bilgiler sağlar.
Diğer özel yöntemler(MRI,rCBF,bilgisayarlı EEG gibi) şizofreninin anlaşılmasında belirgin yarar sağlamaktadır. MRI beyindeki faklı maddelerdeki farklı manyetik alan etkilerini temel alan bir görüntülemedir. rCBF(Bölgesel beyin kan akımı)’de radyoaktif gaz inhale ettirilir ve çeşitli beyin aktiviteleri süresince beyindeki aktivite hakkında bilgi alınır. Bilgisayarlı EEG farklı uyarılara karşı oluşan beynin elektriksel yanıtlarını şema haline getiren bir beyin dalgaları testidir. Tüm bu görüntüleme yöntemleri araştırmalarda kullanılır, tedavi edici değildirler.

NASIL TEDAVİ EDİLİR?

Şizofreni tek bir hastalık olmadığından ve nedenleri henüz bilmediğinden tüm klinik araştırma ve deneylerde yaygın biçimde benimsenmiş tedavi yöntemleri temel alınmaktadır. Bu yaklaşımlar şizofrenik semptomları azaltmadaki ve bu semptomların tekrarlayacağı riskli durumları azaltmak için seçilirler. Tek bir tedavi veya tedavi kombinasyonu hastaya yardımcı olup, iyileşmeyi arttırabilir.

ANTİPSYKOTİK İLAÇLAR

Aynı zamanda nöroleptikler olarak ta isimlendirilen antipsikotikler 1950’lerin ortasından itibaren kullanılmaktadır. Bunlar hastalarda çok iyi bir iyileşme sağlar. Şizofreninin psikotik semptomlarını azaltırlar ve hasta daha etkin , daha uygun işlev görür hale gelir. Antipsikotik ilaçlar kullanılabilecek en iyi tedavilerdir fakat psikotik epizodların tekrarlamayacağını garantileyemezler veya şizofreniyi tam olarak sağlatamazlar. İlacın seçimi ve kullanılacak doz ruhsal hastalıkların tıbbi tedavisinde yetkin bir doktor tarafından yapılmalıdır. İlacın dozu her hasta için farklıdır, hastaya çok sıkıntı verici yan etkiler görülmeksizin semptomları azaltacak miktarda ilacın verilmesi önemlidir.
Antipsikotik ilaçlar örneğin varsanılar, sanrılar gibi şizofrenik semptomların tedavisinde çok etkilidir. Şizofrenik hastaların büyük bir çoğunluğu dikkat çekici bir iyileşme gösterir. Bazı hastalar da ise bu ilaçlar ile iyileşme sağlanamaz ve ilaçlara ihtiyaç duymuyor gibi görünürler. Hastaların bu iki gruptan hangisine gireceğini tahmin etmek ve antipsikotik ilaçlarla olan tedaviden yarar gören hastalardan bunları ayırt etmek oldukça zordur.

Genellikle hastalar ve aileler şizofreni tedavisi için kullanılan antipsikotik ilaçlardan endişelidirler. Yan etkilere ilaveten bu ilaçların bağımlılığa neden olacağı şeklinde kaygılar olabilir. Antipsikotik ilaçlar, diğer bazı ilaçlar gibi, bağımlılık yapmaz.
Antipsikotik ilaçlar hakkındaki bir diğer yanlış anlama da, bunların düşünceyi kontrol eden maddeler olduğuna dairdir. Bu ilaçlar kişinin düşüncelerini kontrol etmez, tam tersine kişinin gerçek dünya ile psikotik semptomları arasındaki farklılığı anlamasına yardımcı olurlar.
Bu tedavi, varsanıların, sanrıların, azalmasını sağlar ve ardından şizofrenik kişi daha sağlıklı kararlar verir. Şizofreninin kendisi hastanın aklını ve kişiliğini kontrol eder görünebilir ve antipsikotik ilaçlar kişiyi semptomlarından özgür hale getirir, kişi daha berrak düşünür, olup bitenin daha farkında olarak karar verir. Bu tedaviyi alan hastalar uyku hali yapabilir ama, uygun dozda kullanılan antipsikotikler kısıtlayıcı değildirler. İstenmeyen yan etkilerin ortaya çıkmasını engellemek için ilacın dozu azaltılabilir. Şimdilerde psikiyatrideki eğilim, ilacı, şizofrenik hastayı tekrar psikoza sokmayacak en düşük dozu kullanmaktır.

NE KADAR SÜRE İLAÇ ALINMALI?

Antipsikotikler iyileşmiş hastalardaki psikotik atak riskini azaltırlar. İlaç tedavisinin devamı ile, iyileşmiş hastaların %40 kadarı, hastaneden çıktıktan sonraki 2 yıl içinde relaps gösterirler. İlaca devam edilmediğinde bu oran %80’e çıkmaktadır. Pek çok olguda devam eden ilaç tedavisinin atakları önlediği kesin olarak söylenmemekle beraber sıklığını azalttığı bilinmektedir. Ağır psikotik semptomların tedavisinde genellikle idame tedaviye göre daha yüksek dozlara ihtiyaç duyulur. Eğer semptomlar daha az dozlarda yeniden ortaya çıkıyorsa dozdaki geçici artma tam gelişmiş bir relapsı önleyebilir.
Bazı hastalar tedaviye ihtiyaç duyduklarını inkar edebilir ve antipsikotik tedaviyi bırakırlar. Bu durum, tipik olarak relaps riskini arttırır(Semptomlar hemen ortaya çıkmasa da). Hastaya tedaviye devam etmesinin onun için çok gerekli olduğunu vurgulamak zordur (İlk zamanlarda kendilerini iyi hissetseler bile). İlacını alması konusunda güvenilmeyen hastalar için uzun etkili depo formlar uygundur. Şizofrenik hasta tıbbi öneri veya gözlem olmaksızın ilaçlarını kesmemelidir.

YAN ETKİLERİ NELERDİR?

Antipsikotik ilaçların da diğer tüm ilaçlar gibi yararlı etkilerinin yanında istenmeyen etkileri de vardır. İlaç tedavisinin erken dönemleri boyunca hastalar huzursuzluk, kas spazmları, el titremeleri, ağız kuruluğu, görme bulanıklığı gibi yan etkilerden şikayet ederler. Bunların çoğu, dozun azaltılması ile düzelir veya diğer ilaçlar ile kontrol edilir. Farklı hastalar tedaviye farklı yanıtlar verir, farklı yan etkiler gösterirler. Bir hasta, bir ilacı diğerinden daha iyi tolere edebilir.
Antipsikotiklerin uzun süreli yan etkileri oldukça ciddi bir problem oluşturur. Geç diskinezi; ağız, dudak ve dilde bazen de gövde veya vücudun başka bölümlerinde görülen istemsiz hareketler ile karaterize bir bozukluktur. Uzun yıllar boyunca antipsikotik ilaç alan hastaların %15-20 kadarında ortaya çıkar, fakat kısa süreli ilaç alanlarda da görülebilir. Pek çok olguda geç diskinezi semptomları ılımlıdır ve hasta hareketlerinin farkında değildir.
Şizofreni tedavisindeki risk-yarar konusu oldukça önemli ve üzerinde dikkatle düşünülecek bir durumdur. Bu bağlamda geç diskinezi riskini kişiyi okulda, evde, işte veya bir topluluk içinde berbat biçimde dağıtabilecek, yineleyen bozulmaların riski ile dikkatli biçimde karşılaştırmak gerekir. Yakın zamanlarda yapılan çalışmalar ilk önceleri geriye dönüşümsüz olarak düşünülen geç diskinezinin hasta antipsikotik tedaviyi almaya devam ettiği zaman iyileştiği ileri sürülmüştür.

PSİKOSOSYAL TEDAVİ NEDİR?

Antipskotiklerin; varsanılar, sanrılar gibi psikotik semptomlarda sonucu belirleyecek kadar önemli olduğu kanıtlanmıştır. Fakat bu hastalığın tüm semptomlarında istikrarlı bir iyileşme de göstermezler. Şizofrenik hasta psikotik semptomlarından nisbi olarak kurtulduğu zaman bile birçoğu hala diğer insanlarla garip, tuhaf, zorlukla devam ettirilen ilişkilere sahiptir. Bundan başka şizofrenik hasta çoğu kez, kritik öğrenme, kişilik oluşturma dönemleri(18-35 yaş arasında) boyunca hasta olduğundan vasıflı bir iş için istenen özelliklere sahip olamaz. Bunun sonucunda şizofrenik hastalar sadece düşünce ve emosyon zorlukları çekmezler, aynı zamanda sosyal ve mesleki kayıplara da uğrarlar.
Bu psikolojik, sosyal, mesleki problemlere karşı psikososyal tedaviyle baş etmek mümkündür. Genelde, psikososyal yaklaşımlar gerçekliğin dışına çıkmış, varsanıları veya sanrıları olan psikotik hastalar için sınırlıdır fakat bu tedavi daha az şiddette semptomlar olduğunda veya psikotik semptomlar kontrol altına alındığında yararlı olabilir. Psikososyal terapinin çok sayıda formu şizofrenik hastalarda kullanılabilir ve hastanede olsun, toplum içinde olsun hastanın sosyalleşmesi gibi pek çok işlevde iyileşme olur. Bu yaklaşımların bazıları burada anlatılacaktır. Ne yazık ki tedavinin farklı formlarının kullanılabilirliği durumdan duruma farklılık göstermektedir.

REHABİLİTASYON

Genel olarak rehabilitasyon şizofrenik hastalar için tibbi olmayan girişimleri içerir. Rehabilitasyon programları hastaya yardım etmek için gerekli sosyal ve mesleki çalışmaları vurgular ve hastanın zorlukların üstesinden gelmesine yardım eder. Programlar mesleki öğütleri, iş çalışmalarını, problem çözme ve para idaresi becerilerini, sosyal beceri eğitimlerini, toplu taşımayı kullanmayı içerir. Bu yaklaşımlar şizofreninin toplum içindeki tedavisinin başarısı için önemlidir, çünkü bunlar, akıl hastanesinin tehlikelerden ve zararlardan uzak sınırlarının dışında yaşayacak taburcu edilmiş hastanın hayatını sürdürmesi için gerekli olan becerileri kazanmasının sağlar.

BİREYSEL PSİKOTERAPİ

Bireysel psikoterapi hasta ile akıl sağlığı alanında profesyonel olarak çalışan psikiyatrist, psikolog, sosyal çalışmacı, hemşire arasındaki düzenli, programlanmış konuşmaları içerir. B,u konuşmalar şimdiki veya geçmişteki problemler, yaşantılar, düşünceler, hisler, ilişkiler üzerinde yoğunlaşabilir. Bu yaşantıları uzman ve empati yapabilen birisi ile paylaşarak, kendi yaşadığı dünyanın dışından birisi ile konuşarak şizofrenik bireyler kendilerini ve problemlerini yavaş yavaş anlamaya başlarlar. Ayrıca gerçek olmayandan, gerçeği çekip çıkarmayı öğrenebilirler. Çalışmalar destekleyici terapinin ayaktan izlenen şizofrenik hastalarda iç görüye oryante psikoterapi veya araştırıcı psikoanalitik terapiden daha yararlı olduğunu gösterme eğilimindedir. Geniş skalalı bir çalışmada hastaya verilen gerçeğe uyuma yönelik psikoterapi ve pratik kişiler arası becerilerin ,daha sık ve yoğun bir şekilde verilen iç görüye oryante terapiden daha iyi sonuçlar verdiği görülmüştür.

AİLE TERAPİSİ

Genel pratik içinde aile terapisi hastayı, anne-babasını, eşini ve terapisti içine alır. Kız ve erkek kardeşler, çocuklar, diğer yakınlar da katılabilir. Amaçları çok farklıdır. Bir aile grubu içinde bulunma hem aile bireylerinin hem de terapistin, diğerlerinin görüşlerinin, bakış açılarını daha iyi anlamasını mümkün kılar. Hastaneden çıkışta tedavi planının sürmesine yardımcı olur; tedavi edici program içinde aile bireylerinin yardımını sağlar. Aile terapisi terapistin, aileye, aile bireylerinin ihtiyaç duyduğu desteği ve kriz anlarındaki anlayışı sunmasını olanaklı kılar.
Çoğunlukla hastalar hastaneden taburcu olduklarında ailelerinin bakımına gereksinim duyarlar. Aile bireylerinin şizofreniyi kesin,açık bir şekilde anlaması, zorluklara ve hastalıkla ilgili problemlere karşı uyanık olması önemlidir.Aile bireylerinin gelecekteki krizleri azaltacak yolları bilmesi, artık ayaktan izlenecek hastadaki değişikliklere uyanık olması, hospitalizasyon sonraki dönemde kullanılabilecek aile servislerinin bilmesi yararlı olur.

GRUP TERAPİLERİ

Grup terapileri toplantılarında az sayıda hasta( Örneğin 6-12) ve bir veya iki deneyimli terapist bulunur. Burada grubun diğer üyelerinden geri besleme alarak kişiler arası yanlış uygulanan davranışları ve çarpıtmaları düzeltme, diğerlerinin algılamaları ile kendi algılamalarını karşılaştırma ve diğerlerinin yaşadıklarından bir şeyler öğrenme üzerinde odaklanılır. Terapinin bu şekli hastalığın akut psikotik fazdan çıktıktan ve semptomlar az buçuk azaldıktan sonra etkili olur. Çünkü akut hastalık fazında hasta oturuma katılamayacak kadar dağılmış olabilir. Hastanın grup terapisine katılımı, sosyal hayatın gerektirdiklerinin üstesinden gelmesine hazırlanması açısından yararlı olacaktır.

KENDİNE YARDIM(SELF HELP) GRUPLARI

Giderek artan yaygınlıktaki bir diğer grup şekli de self help gruplarıdır. Profesyonel bir terapistin katılımı olmamasına rağmen bu gruplar tedavi edicidirler çünkü üyeler(İyileşmiş hastalar veya şizofrenik hastaların aile bireyleri) birbirlerine yaşadıkları sorunların içinde yalnız olmadıkları konusunda sürekli paylaşılan bir destek sunmaktadırlar. Bu gruplar ayrıca diğer önemli fonksiyonlara da sahiptirler. Aileler beraber çalışarak ihtiyaç duyulan araştırmalar ve tedavi programları için oldukça yararlı hizmetlerde bulunmaktadırlar. İyileşmiş hastalar diğerlerinin hissettiği utanç duygusunu ortadan kaldırmak için yararlı olurlar, halkın dikkatini bu konulara çekerler.

Aile ve destek grupları günümüzde çok aktiftirler ve şizofreni veya diğer mental hastalıkları olan hastaların ailelerine ve hastalara yararlı bilgiler verirler ve yardım sağlarlar.

YATARAK TEDAVİ

Uzun süreli hospitalizasyon şimdilerde, 20-30 yıl öncesine göre daha az sıklıktadır. Bu eğilime rağmen, hastaların az bir kısmı hala, uzun süreli yatırılarak tedavi edilmek istemektedirler. Hastaların çoğu için uzun süreler hastanede yatış önerilmez çünkü hastalarda hastaneye yatırılmaya karşı bir direnç vardır, ayrıca bu durum onların toplumsal yakınlaşmalarını azaltır. İyi bir donanımı olan (hem personel, hem de araç gereçler açısından) merkezlerde kısa süreli yatışlar hastaların ihtiyaç duydukları stressiz ortamlarda yaşamalarını sağlar, koruyucu atmosfer oluşturur. Burada tedavinin başlatılıp devam ettirilmesi daha kolay izlenir, ailenin üzerindeki baskı azalır.
Çoğu şizofrenik hasta kısmi hospitalizasyondan ( ya gündüz bakımı ya da gece bakımı ), ayaktan tedaviden (bir kliniğe devam ederek ve düzenli olarak bireysel, grup,u?ra? terapilerine giderek ),uyum evinde yaşamaktan ( hastanın toplum içinde yaşamasına yardımcı bir köprü görevi görecek şekilde oluşturulmuşlardır) fayda görür.

 

TEDAVİNİN DİĞER ŞEKİLLERİ NELERDİR ?

1) ELEKTROKONVÜLSİF TERAPİ (EKT) ve İNSÜLYN KOMASI: Tedavinin bu iki formu günümüzde nadir kullanılmaktadır. Alışılmamış olgularda EKT faydalı olabilir. Eğer şizofrenik atak süresi içinde ağır bir depresyon olursa EKT yararlı olabilir. İnsülin koma tedavisi günümüzde yeri olmayan bir tedavidir çünkü diğer etkili tedavi metodlarynyn kullanımında daha az yan etki olmaktadır.
2) PSİKO CERRAHİ: Lobotomi, ağır kronik şizofrenik hastalarda yapılan bir operasyondur. Günümüzde çok nadir ağır vakalar dışında yapılmamaktadır, çünkü ciddidir, operasyondan sonra geriye dönüşümsüz kişilik değişiklikleri olabilir. Ayrıca daha etkili ve daha az rizikolu metodlar ile de başarıya ulaşılır.
3) AŞIRI DOZ VİTAMİN: İyi bir fiziksel hijyen, iyi bir beslenme, uygun egzersizler sağlıklı bir yaşam için önemlidir. İyi kontrollü çalışmalar yüksek doz vitamin kullanılımının şizofreniyi iyileştirmediğini göstermiştir ayrıca vitaminlerin zararsız olduğu düşünülse bile yüksek dozda kullanımlarında zarar verici etkilere sahip oldukları ,yan etkilerinin oluştuğu belirtilmektedir.
4)HEMODİYALİZ: Önceden yapılmış bazı çalışmalar bir çok şizofrenik hastanın hemodializden sonra iyileşme gösterdiğini belirtmiştir. Kan temizleme tedavisi böbrek hastalıklarında büyük bir dikkatle uygulanır. Pek çok bilimsel araştırma bu yöntemin şizofreninin semptomları üzerinde etkili olmadığını göstermiştir.

DİĞER İNSANLAR NASIL YARDIMCI OLABİLİR?

Hastanın destek sistemi ailesini, yakın arkadaşlarını, profesyonel doktorunu, oda arkadaşlarını, din adamlarını, içerir. Hastaların çoğu aileleri ile beraber yaşarlar fakat bu ailelerin birincil destek sistemi olmasını gerektirmez
Destek sistemleri içindeki insanlarca yardım edilen şizofren hastalara verilecek sayısız örnekler vardır. Her şeyden önce, hasta olduklarını bilmeyen hastaların tedavisinde aile ve arkadaşların aktif bir rol almaları için profesyonel yardıma ihtiyaçları vardır. Sıklıkla şizofrenik hasta tedaviye direnç gösterecek, varsanı ve sanrılarının gerçek oldu?una inanacak, psikiyatrik yardımı reddedecektir.
Diğer taraftan ruhsal hastalıklarına bağlı olarak kendileri veya başkaları için tehlikeli olan hastalar polis tarafından acil psikiyatrik değerlendirme ünitelerine götürülebilir ve eğer gerekirse hastaneye yatırılabilir. Bazı olgularda eğer hasta kendiliğinden tedaviye gitmiyorsa bölgesel akıl sağlığı merkezinin bir elemanı hastayı evinde değerlendirebilir.
Aileye veya hastaya yakın olan kişiler, hastanın gösterdiği farklı davranış veya düşüncelere karşı uyanık olmalıdırlar. Şizofrenik hasta görüşme süresince gönüllü olarak herhangi bir bilgi vermiyorsa, aile bireyleri veya arkadaşları hastayı değerlendiren kişiye yararlı olabilecek tüm bilgileri vermek için görüşmeye katılabilir.
Hastaneden çıktıktan sonra şizofrenik hastanın tedaviye devamı da önemlidir. Hastalar tedavilerini aksatabilir veya sonlandırabilir. Sıklıkla da psikotik semptomlarına geri dönerler. Hastaya tedavisine devam etmesi için yardım etme ve destek verme iyileşme açısından önemlidir. Tedavisiz şizofrenik hastaların bazıları o kadar psikotik ve dağınık olurlar ki, en temel ihtiyaçlar olan yemek, giyinme gibi ihtiyaçlarını yapamayacak duruma gelirler. Şizofrenide olduğu gibi, ağır ruhsal hastalığı olan hastaların birçoğu kendilerini bilmeden sokaklarda veya cezaevlerinde bulurlar ve buraları ihtiyaç duydukları tedaviyi alabilecekleri en son yerlerdir.
Şizofrenik hastanın yakınları hastanın anlaşılması zor gibi görünen ifadelerine nasıl yanıt verecekleri konusunda emin değildirler ve sıklıkla yanlış yaparlar. Şizofrenik hastanın saçma düşünceleri veya varsanıları gerçeğe oldukça benzer görülebilir. Bunlar sadece fantazi değildirler. Hastanın sanrılarını kabul etmek yerine aile bireyleri veya arkadaşları hastanın gördüklerini görmediklerini söyleyebilirler veya bunların hastalığından kaynaklandığını belirterek hastanın bu yargılarını onaylamamalıdırlar.
Hastanın semptomlarynyn ortaya çıkışının, aldığı tedavilerin, uygulanan tedavilerde ortaya çıkan yan etkilerin neler olduğunun kaydedilmesi yararlı olabilir. Önceden ortaya çıkan semptomların neler olduğunu bilen aile gelecekte ortaya çıkabilecek semptomlara karşı daha bilgili olur. Aileler dikkat edilmesi gereken erken belirtilere karşı da uyanık olmalıdır. Artmış bir içe çekilme, uyku-uyanıklık döngüsündeki değişiklikler potansiyel bir geri dönüşe işaret ediyor olabilir. Psikozun tekrarlaması bu yolla erkenden fark edilir ve tedavi, tüm özellikleri ile karşımıza çıkan atağa engel olur. Ayrıca hangi tedavinin daha iyi olduğunun, hangisinin geçmişte yan etkiler yaptığının bilinmesi ile hastanın daha hızlı ve daha iyi tedavi almasına yardımcı olur.
Aile, arkadaşlar, aynı sorunları yaşamış insanlardan oluşan gruplar destek ve güven vererek Şizofrenik hastanın eski yetilerini tekrar kazanmasına yardımcı olur. Amaçların ulaşılabilir olması önemlidir. Çünkü başkaları tarafından bastırılan ve/veya eleştirilen hasta olasılıkla semptomlarını daha da kötüleştiren bir stres olarak bunu hissedecektir.
Herhangi bir insan gibi, şizofrenik hastalar da ne zaman doğru düşüneceklerini bilmeye ihtiyaç duyarlar. Olumlu bir yaklaşım yardımcı olabilir ve belki uzun vadede eleştiriden daha etkilidir. Ve bu, hasta ile birlikte yaşayarak etkileşimde bulunan tüm insanlara önerilir.
Aile ve arkadaşları “sokak uyuşturucuları” konusunda da telaşlanırlar. Bunlardan alan bir kişi tipik şizofreniye benzer semptomlar gösterebileceğinden, şizofrenik hasta uyuşturucu almakla itham edilebilir. Hastanın davranışlarının nedenini anlamak için kan ve idrar örnekleri hastanelerde test edilebilir(Uyuşturucu yönünden). Pek çok araştırmacı .şizofrenik hastaların ilaç kullanımından dolayı semptomlar gösterdiklerine inanmazken, şizofrenik hasta sık sık bu sokak uyuşturucularından olduğuna emin olunacak kötü reaksiyonlar gösterir. Amfetamin veya kokain gibi uyarıcılar şizofrenik hastalar için önemli sorunlara neden olabilirler(PCP ve marijuana da aynı şekilde). Gerçekte bazı hastalar bu maddeleri aldıklarında semptomlarının daha kötüleştiğini yaşamışlardır. Şizofrenik hastalar ayrıca semptomlarını daha azaltmak için alkol veya diğer maddelerden kullanırlar. Bunlar tedavi için sorun oluştururlar.Bu hastalara medikasyon, rehabilitasyon, psikoterapi şeklindeki kombine terapilerce veya ‘Adsız Alkolikler’ gibi madde kötüye kullanım programlarınca yardım edilebilir.

GENEL BAKIŞ AÇISI NEDİR?

Şizofrenik hastaya genel bakış son 25 yılda belirgin şekilde iyileşmiştir. Tam olarak etkili bir tedavi henüz bulunmamış olmasına rağmen şizofrenik hastaların çoğunun özgür, hoşnut bir yaşam sürdürecek şekilde iyileştikleri unutulmamalıdır. Şizofreninin nedenleri ve tedavisi hakkında daha fazla şeyler öğrendikçe daha fazla şizofrenik hastaya yardım edilecektir.
Şizofrenik hastaları uzun dönemler boyunca izleyen çalışmalar geniş sınırlar içinde sonuçlar vermiştir. 2000’e yakın hastanın %25’i tam olarak iyileşmiş, %50’si kısmen iyileşmiş, %25’i ise uzun süreli bakıma ihtiyaç duymuştur.
Geniş hasta grupları incelendiğinde pek çok faktörün, örneğin hastalık öncesi normal sosyal, okul, iş düzenlerine bağlı olduğunu göstermiştir. Bizim şimdiki bilgilerimiz ise yazık ki uzun dönem sonuçların tahminlerini tam olarak verememektedir. Değişik tedavi metodlarının, yeni olanakların gelişmesi önemlidir çünkü şizofrenik hastalar ihtiyaçları doğrultusunda tedavi edilmelidir. Ayaktan tedavi ünitelerinde sunulan görece yoğun olmayan tedavi ile hastanelerde 24 saat supervizyonuda içeren daha düzenli olarak sunulan tedavi arasındaki boşluğun daha iyi alternatifler ile doldurulmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Elde edilebilen olanakların kapsamlı farklılıkları ile birlikte ruh sağlığı ile uğraşan profesyonellerin hastanın bireysel ihtiyaçlarına göre tedaviler oluşturması daha iyi olacaktır. Bazı hastalar devamlı bakım ve dikkate gereksinirken, bazıları sürekli bir bakım olmaksızın işlevselliğini nasıl daha iyi hale getirebileceğini öğrenmeye ihtiyaç duyar.
Şizofreninin karmaşıklığı içinde hastalık hakkındaki ana sorunlar (nedeni, tedavisi,önlenmesi) yakın bir gelecekte çözülecek gibi değildir. Toplum, şizofreninin nedeni veya tedavisine karşı ilgili, dikkatli olmalıdır. Değişik iddalar gerçek olmayan beklentileri arttırmakta, bunlar gerçekleşmediği zaman düş kırıklıklarına neden olmaktadır. İlerleme, şizofreninin daha iyi anlaşılmasını sağlamasına rağmen daha titiz, daha geniş tabanlı araştırmalara ihtiyaç vardır. Şizofrenideki araştırmalar basit bilimsel buluşlardan çok yarar görmüştür ve şizofrenideki psikososyal ve nörobiyolojik faktörlerin daha iyi anlaşılmasının önümüzdeki yıllarda başarıyı beraberinde getirmesini ümit etmekteyiz.