Değerli okurlar :
Gerçek anlamda ilk psikotrop ilaç sayılabilecek klorpromazinin(largactil) keşfinden bu yana yarım asrı devirdik. O günden bu güne haloperidol(norodol) başta olmak üzere modern psikofarmakoterapinin temel taşı sayılabilecek çok sayıda ilaç üretildi. Antipsikotik ilaçların içinde atipik antipsikotkler dediğimiz clozapine(leponex), olanzapine(rexapin), risperidone(risperdal) gibi klasik antipsikotiklerin hastayı zorlayan yan etkilerinden(ekstrapiramidal sendrom, geç diskinezi) kısmen arınmış yeni kuşak ilaçlar kullanıma girdi.
Benzer bir gelişme antidepresif ilaçlar için de oldu. Trisiklik antidepresifler dediğimiz amitriptilin(laroxyl), imipramin(tofranil) ve clomipramin(anafranil) gibi ilaçların yanında SSRI grubu dediğimiz sertraline(lustral), fluoxetine(prozac) gibi nispeten yeni ve yan etkisi hastayı daha az rahatsız edici ilaçlar piyasaya sürüldü. Bunları SNRI grubu dediğimiz venlafaxine(efexor) benzeri ilaçlar takip etti.
Özellikle bipolar hastalar için duygudurum düzenleyici olarak lityum(lithuril)in kullanıma girmesinden sonra onun tirotoksik ve böbrek hasarı yaratıcı yan etkilerinin belirlenmesiyle beraber bu alanda karbamazepin(tegretol), sodyum valproat(depakin) ve benzeri anti epileptikler kullanılmaya başlandı.
Bu gelişmeler olurken tedaviye dirençli olgularda elektroşok uygulamaları bir alternatif olarak varlığını sürdürmeye devam etti. Yanı sıra elektrofizyolojideki bazı gelişmeler psikiyatrik tedavide de yerini aldı ve “neurofeedback”, vagal sinir ve derin beyin uyarıları gibi sofistike işlemler ve trans manyetik stimülasyon(TMU) bazı özel olgularda uygulama alanı buldu.
Orijinal bir ilacın geliştirilmesinin bir uçak gemisi yapmakla eş maliyette olduğu iddia edilen günümüzde mevcut uygulamalarla psikiyatrik tedavi bir sınıra gelip dayanmış bulunmaktadır. Çıkan yeni ilaçlar gerçek bir tedavi farklılığı yaratmaktan uzak durumdadır. Dolayısıyla yapılacak olan eldeki tedavi olanaklarından en iyi biçimde faydalanmaktır.
İlaçlar hastadan hastaya tedavi farklılıkları göstermektedir. Örneğin depresyondaki bir hastaya antidepresif ilaçların içinden farklı seçimler yaptığınızda ya da farklı antidepresifleri farklı biçimde birlikte kullandığınızda hasta iyileşebilmekte ya da iyileşmeden kalabilmektedir. Ya da tam tersi “A” depresyon hastası “X” ilacıyla iyi biçimde tedavi olurken, “B” depresyon hastası aynı ilaçla iyileşmeden kalabilmektedir. Tıbbın bir sınıra dayandığı yerde hekimlik bir sanat olmaya başlamıştır.
Diğer yandan farklı hastaların karaciğerden ilacı atmaları da farklı hızlarda olmaktadır(hızlı ya da yavaş metabolize ediciler). Hastalarda bu farklılığın tespit edip ilaç dozlamlarını(gün içinde kaç kez ilaç alınacağını) ona göre ayarlamak önem kazanmıştır. Fenotipleme dediğimiz bu işlem ve daha ileri bir tetkik olarak yapılan ve yine benzer bir amaca hizmet eden genotipleme hastaların bu yapı farklılıklarını ortaya çıkararak tedavi etkinliğinin artmasına yardımcı olurlar. Benzer biçimde ve bu tetkiklerin tamamlayıcısı olarak yapılan ilaç kan düzeyleri ölçümü psikotroplarla tedavide hekimin elini güçlendirici araçlar olarak yerini almıştır ve anılan bu işlemler alınan kan numunesi üzerinde yapılan basit bir laboratuar işlemiyle sonuçlandırılmaktadır.
Günümüzde sosyo-ekonomik koşulların değişmesiyle yaşamın yapısında da kaymalar baş göstermiş durumdadır. Bir grup insan neredeyse tek bir sandalyenin üzerinde ve bilgisayarın önünde yaşamını tamamlar hale gelmiştir. Bu hal hastalıkları ve ilaç kullanım sürelerini uzattığı gibi kullanılan ilaç sayısını da arttırmıştır. Dolayısıyla günümüzde bir kişi çok sayıda ilaç kullanır haldedir ve bu durumda yalnızca yaşlılar değil hatırı sayılır sayıda gençler de bulunmaktadır. Bu durum ilaçlar arasındaki etkileşimi ve geçimsizliği farmakoterapinin başlıca konusu haline getirmiş durumdadır. Artık tedavinin hastanın yapısına uygun olarak kişiselleştirilmesi zorunludur. Beyninde yüz milyar hücre taşıyan herr hücrenin de binlerce bağlantısı bulunan bir organ üzerinde işlem görecek ilaçların kişiye özel olarak ayarlanmaması zaten yıllardır eksik ve/veya hatalı bir uygulama olmuştur. Psikofarmakoterapide bu konulardaki hassasiyetin anlaşılması lityum kullanan hamilelerin kalbi olmayan çocuklar doğurmaları, cklozapine kullanan hastaların da kitlesel halde ölmelerinden sonra olmuştur ne yazık ki.
Öte yandan bugün pek çok kişi özel katkı maddelerine haiz besinler almaktadır. Bu maddelerin ilaçlarla ilgili göz ardı edilemeyecek etkileri bulunmaktadır. Bu ve benzeri konularda bu sayfaların konusu olmasına gerek bulunmayan başka bazı bilimsel gelişmeler süreci daha girift hale getirerek farmakoterapiyi uygulaması güçlükler ve belirsizlikler arzeden deyim yerindeyse çetrefilli bir alan haline sokmuştur. Halbuki farmakoterapi tıbbın, psikofarmakoterapi ve farmakopsikiyatri de psikiyatrinin en önemli tedavi araçları durumundadır ve uzun yıllar da öyle kalacaktır. Bu site farmakopsikiyatri alanında okurlarına yardımcı olmaya gönüllü olmuştur. Sık aralıklı yazılarla bu gönüllülüğü sürdüreceğiz.
Sağlıklı günler diliyor, okurlarımı sevgiyle selamlıyorum.
Prof. Dr. M. Emin Ceylan